ŞÂH-I NAKŞBEND HAZRETLERİ
Nasihat Yayınları tarafından yayınlanan "Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşbend Hazretleri" isimli kitap okuyucusuyla buluştu. 92 sayfadan oluşan eser yazarı Prof. Dr. Necdet Tosun'un önsözüyle başlıyor. Aslında bu önsöz kitabın hem özeti hem de Şah-ı Nakşbend Hazretlerinin hayatı ve tasavvufî anlayışının bir tür açıklama özelliği gösteriyor.
Nasihat Yayınları tarafından yayınlanan "Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşbend Hazretleri" isimli kitap okuyucusuyla buluştu. 92 sayfadan oluşan eser yazarı Prof. Dr. Necdet Tosun'un önsözüyle başlıyor. Aslında bu önsöz kitabın hem özeti hem de Şah-ı Nakşbend Hazretlerinin hayatı ve tasavvufî anlayışının bir tür açıklama özelliği gösteriyor.
Şah-ı Nakşbend Hazretlerinin hayatı hususunda şöyle diyor Necdet Tosun: " Şâh-ı Nakşbend diye anılan Hoca Bahâeddin Nakşbend Buhârî hazretleri 14. asırda Orta Asya'nın mühim merkezlerinden biri olan Buhara'da dünyaya gelmiştir. Hicrî 718-791¸ mîlâdî 1318-1389 yılları arasında yaşayan bu Allah dostu¸ 12. asırda Abdülhâlik Gucdüvânî tarafından kurulan Hâcegân tasavvuf yolunun unutulmaya yüz tutan prensiplerini yeniden ihyâ ederek¸ dinî kurallara ve Ehl-i Sünnet yoluna son derece bağlı bir irfan okulu binâ etmiş¸ kendisinden sonra Nakşbendiyye adıyla anılan bu maneviyat yolu İslâm dünyasında geniş bir yayılma imkânı bulmuştur.
Hâcegân tasavvuf yolunun kurucusu sayılan Abdülhâlik Gucdüvânî¸ sesli zikir yerine sessiz zikri esas almış idi. Tasavvufî eğitimde halvet (40 gün yalnız kalıp ibâdete yoğunlaşmak) yerine sohbet¸ halk içine karışmak ya da diğer ifâdesiyle halvet der encümen (görünüşte halk içinde ama kalben Hak Teâlâ ile olmak¸ el kârda¸ gönül yarda olmak) prensibini benimsemiş idi. Ancak Abdülhâlik Gucdüvânî hazretlerinin bu usûl ve prensipleri zamanla gevşedi ve yolunu devâm ettiren tâkipçileri sesli zikir¸ semâ ve halvet uygulamasına yöneldiler. Kendisinden 150 yıl kadar sonra yaşayan ve Seyyid Emîr Külâl'e bağlanarak Hâcegân yoluna dâhil olan Bahâeddin Nakşbend ise vâkıasında (manevî yolla¸ rüyada) Abdülhâlik Gucdüvânî hazretleriyle görüşüp ondan aldığı tavsiyeler üzerine Hâcegân yolunu tekrar eski usullerine çevirmiş¸ böylece bu yolun unutulmaya başlanan prensiplerini tekrar canlandırmıştır.
Medrese hocalarının sesli zikir¸ semâ-mûsikî ve halvet uygulamalarına hoş bakmadıkları¸ medreseler ile tekkeler arasında soğukluk ve mesâfenin olduğu bir dönemde Hoca Bahâeddin Nakşbend hazretleri tarafından âlimlerin de kabul edeceği bir tasavvuf anlayışı geliştirilmiş¸ böylece Serrâc Tûsî (ö. 378/988) ve İmâm-ı Gazâlî (ö. 505/1111) gibi sûfî âlimlerin temellerini attığı "medrese ile tekkeyi barıştırma" çabaları en güzel meyvesini vermiştir. Bu meyve¸ Hoca Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin ismine nisbet edilerek zamanla Nakşbendiyye adıyla anılır olmuştur. "
Prof. Dr. Necdet Tosun Şah-ı Nakşbend Hazretlerinin irşad anlayışını da Hazretin kendi sözleriyle şöyle tarif ediyor:
"Biz mürîdi dilersek cezbe¸ dilersek sülûk yoluyla terbiye ederiz. Bu bizim elimizdedir. Sohbetimize gelenlerden bazılarının gönlünde muhabbet tohumu vardır. Ama dünyevî alâkalar yüzünden gelişip büyüyememiştir. Bizim vazîfemiz o alâkaları temizlemektir. Bazılarının ise gönlünde muhabbet tohumu yoktur. Burada bizim vazîfemiz tohum oluşturmaktır.
Hoca Bahâeddin Nakşbend hazretleri şöyle buyururdu: "Zikir telkîni¸ bir kimsenin eline çakmak taşı vermek gibidir. Bundan sonra iyi bir netice oluşması için amel etmek mürîde âiddir". Yine zikir hakkında şöyle derdi: "Zikirden maksad¸ Allah ve Lâilâle illallah demek değildir. Belki sebepten müsebbibe (sebep olan asıl fâile¸ Allah'a) gitmek ve nîmetin müsebbibden geldiğini görmektir". Ona göre zikrin hakîkatı¸ gaflet meydanından müşâhede fezâsına çıkmaktır.
Bahâeddin Nakşbend zikri sessiz (hafî) olarak yapar¸ müridlerine de bu usûlü tavsiye ederdi. Onun bu tercihi¸ medreselerin yoğun olduğu Buhara bölgesinde yüksek sesli zikre hoş bakmayan ve sessiz zikri uygun gören âlimleri de memnun etmiş¸ birçok âlim kendisine mürid olmuştur."
(Prof. Dr. Necdet Tosun¸ Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşbend Hazretleri¸ Nasihat Yayınları¸ İstanbul 2014¸ 92 sayfa.)
Muharrem AKIN
Yazar
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Kitabın arka kapak yazısında eser hakkında şöyle deniyor: Büyüyenay kitaplığı siyasetnâme serisinin altıncı eseri olan Gülşen-i Mülûk-Hükümdarlar Bahçesi 16. yüzyıla ait klasik bir metin. Devrinin yön...
Yazar: Muharrem AKIN
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ