Pîr Ali Aksarayî ve Gönül Dünyamıza Katkısı
Kınayanın kınamasından çekinmeden ve ihlâs merkezli salih amelle hayatı anlamlı kılma gayreti şeklinde özetlenebilecek melâmet yolu tarihî seyr içerisinde üç devirden oluşmaktadır.[2] Hamdûn Kassâr’ın (ö.271/884) tesis ettiği ilk devrin ardından melâmî düşüncenin, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin (ö.833/1430) halîfelerinden Bıçakçı Ömer Dede’nin (ö. 880/1475) tesis ettiği ikinci devre sürecinin başladığı kabul edilmiştir.[3]
Melâmîliğin üçüncü devresinin ise Muhammed Nûru’l-Arabî (ö. 1305/1888) tarafından temsil edildiği belirtilmiştir.[4] Dış görünüşe önem vermeyen, iç âlemi temizlemek için nefse muhâlefeti şiâr edinen, çalışma ve şahsî gayreti mârifeti elde etmek için şart gören melâmet düşüncesinin ikinci dönemi olarak adlandırılan Bayrâmî Melâmîliğinin önemli temsilcilerinden biri de Pîr Ali Aksarayî’dir.
Bayrâmî Melâmîliğinin kurucu isimlerinden olan Aksarayî, zâhir ve bâtın dengesine riâyeti, yetiştirdiği talebeleri, siyasî bağlantıları ve temsil ettiği Melamî neşve ile tesirli olmuş bir sûfîdir.
Pîr Ali Aksarayî’nin Hayatı
Aksarayî’nin altmış üç yaşında vefat ettiği yönündeki bilgiden hareketle onun 882/1477 yılında Aksaray’da dünyaya geldiği belirtilmiştir.[5] Mezarında bulunan bir kitâbeden hareketle Aksarayî’nin adının “Bahâeddin Ali” olduğunu söyleyen Abdülbaki Gölpınarlı’nın tespiti,[6] Melâmî yoluna dair bilgi veren hiçbir kaynakta yer almamaktadır.
Kaynaklarda Aksarayî’nin adı “Sultan Pîr Ali” olarak geçmektedir.[7] Bayramî Melâmîliğinin Dede Ömer Sikkînî ve Bünyâmin-i Ayâşî’den (ö.918/1512 veya 926/1520) sonraki üçüncü kutbu olarak kabul edilen Ali Aksarayî’nin çocukluğu, eğitim süreci ve şeyhi Ayâşî’ye nasıl intisap ettiğine dair bilgi bulunmamaktadır.[8]
Gölpınarlı, Aksarayî’nin türbesinde bulunan bir kitabedeki “es-Saîd eş-Şehîd” ifadesinden hareketle onun şehit edildiğini söylemiş ve onun bu görüşünü A. Yaşar Ocak desteklemiş[9] ise de kaynaklarda onların bu tezini destekleyen bir delil bulunmamaktadır.
Aksarayî’nin talebelerinden “Mir’âtü’l-Işk” adlı eserin yazarı el-Askerî, onun 26 Şaban 945/17 Ocak 1539’da Keyseri’de halîfelerinden Dedem-zâde Hacı Hayreddin Efendi’nin (ö.?) evinde vefat ettiğini ve vasiyeti üzerine naşının bugünkü türbesine getirilip defnedildiğini söylemiştir.[10] Aksarayî’nin türbesi, Taşpazar Mahallesi’ndedir.[11] Türbede kitabesiz iki tahta sanduka daha yer almaktadır ki Gölpınarlı bu sandukaların Aksarayî’nin eşi ve oğluna ait olduğunu söylemiştir.[12]
Aksarayî’nin Gönül Dünyamıza Katkısı: Hak Rızasına Endeksli Bir Hayat Gayreti
Ali Aksarayî, gösterişten uzak, kimsenin kendisi, yolu ve sevenlerine dair değerlendirmelerine kulak asmayan, dinin zâhirine riayet konusunda son derece hassas ve dünyaya değer vermeyen tavrı ile tasavvufî kişiliğini şekillendirmiştir. Onunla ilgili anlatılan menkabeler, Aksarayî’nin sıralanan hasletlerine şahitlik eder niteliktedir.
Örneğin Pîr Ali Aksarayî’nin mehdilik iddiasında bulunduğu ve sapık fikirlere sahip olduğu yönünde İstanbul’a ulaşan bilgiler üzerine cereyan ettiği nakledilen olaylar zinciri, onun dünyaya değer vermeyen, kınayıcıların kınamalarından korkmayan, gösterişi sevmeyen ve zâhidâne bir hayatı tercih eden kişiliğini yansıtmaktadır.
Bu menkabeye göre, hakkında çıkan dedikodular üzerine İstanbul’dan durumunun incelenmesi hakkında Aksaray Kadılığına emir verilir. Kadı, Pîr Ali Sultan’ı huzuruna çağırır, şahitleri de getirtir. Pîr Ali Sultan kendi aleyhinde şehadet edeceklerin yüzlerine celal ile bakınca onlardan biri derhal cansız yere düşer ve ölür, öbürü de kusmaya başlar. Kadı şer’i meclisi dağıtır.
Durum İstanbul’a, Kanûnî Sultan Süleyman’a arz edilir. O sırada Sultan Süleyman, Acem (İran) seferi için otağıyla Üsküdar’a çıkmış bulunmaktadır. “Biz kendimiz o tarafa gidiyoruz.” der. Böylece yapılacak iş ertelenir. Kanûnî, Aksaray’a varınca mehdi denilen bu zatı görmek ister. Kıyafet değiştirir ve Pîr Ali Sultan’ın evine gider.
Padişah evinde onun birçok kerametlerini görür ve onunla sohbetler eder. Kanûnî, Pîr Ali Sultan’a alçak gönüllülük gösterir. Acem seferi hakkında bazı müjdeleyici işaretler alır. Kanûnî, İran seferinde azizin dediklerinin hepsinin hakîkat olduğunu görür. Çok memnun olur. Dönerken Aksaray’da Pîr Ali Sultan’a tekrar uğrar. Uzun sohbetler yapar. Ondan din ve devlet işleri hakkında nasihatler ister ve alır.
Onun nasihatleri Kanûnî’nin kalbini etkiler, onu ağlatır. Pîr Ali Sultan’a birçok mülk ve mezralar teklif eder. O, hiçbirini kabul etmez. Bunun üzerine oğlunu İstanbul'a yanına göndermesini ister. Sultanın bu arzusunu kabul edip, “Şevketli Padişahım! Oğlum İsmail Hak yoluna kurban olmaktan dönmez. Onu size göndereyim.” der. Padişah İstanbul'a döndükten sonra Pîr Ali, oğlu İsmail’i ve birkaç müridini İstanbul’a gönderir.[13]
Pîr Aksarayî, gönül bağı ve haktan yana olma tavrını, nesil bağından üstün tutan bir anlayışla hizmetlerini şekillendirmiştir. Anlatıldığına göre o, dervişleri ile oğlu İsmail-i Mâşûkî (ö.935/1529) arasında çıkan bir anlaşmazlıkta oğlunun haksız olduğunu ve oğlu olmasının onu haklı duruma getirmeyeceğini söylemiş, gönül bağı olan ve haklı tarafta bulunan dervişlerini oğluna tercih etmiştir.[14]
Melamet, şeklî ve maddî unsurlara değer veren tasavvuf anlayışına tepki olarak ortaya çıkmıştır.[15] Ali Aksarayî’de de melâmet anlayışının yansımalarını net bir şekilde görmek mümkündür. O, gösterişten uzak durmak adına, dervişlerine taç ve hırka giymeyi yasaklamıştır.
Aksarayî, sevenlerinden halk içinde bulunmalarını, tekke ve hankâh kurmayı da bu sebeple kabul etmemiştir.[16] Aksarayî, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin özellikle vurguladığı el emeği ile geçinmek ve bir meslek sahibi olmak hassasiyetini[17] mürîdlerine ısrarla telkin etmiştir.
O, dervişlerinden bir sanat sahibi olup ellerinin emekleriyle kazandıklarını yemelerini ibadet hayatlarının ihlâs ile tezyin olması ve Hakk’ın rızasını kazanabilmek noktasında bu hassasiyetin önemli bir nokta olduğunu dile getirmiştir. Aksarayî’nin kendisi de çiftçilikle uğraşarak geçimini sağlamıştır.[18]
Pîr Ali Aksarayî’den sonra Bayrâmiyye Melâmîliğinin oğlu İsmâil-i Mâşûkî ve Pîr Ahmed Edirnevî (ö.?) olmak üzere iki koldan devam ettiği yönünde nakiller vardır.[19] Ağırlıklı olarak kabul edilen görüş, Pîr Ali Aksarayî’den sonra oğlu Mâşûkî, onun idam edilmesinden sonra Ahmed-i Sarbân (ö.951/1545) kanalıyla yolunun devam ettiği şeklinde olan görüştür.[20]
“Mir’âtü’l-Işk” adlı eserde Ali Aksarayî’nin yetiştirdiği bazı halîfelerinden bahsedilmektedir. Onun tesir halkasını göstermesi bakımından bu isimler önemlidir. Eserde, Aksarayî’nin 1532-33 yılında İstanbul’a gönderdiği Baba Hasan (ö.?), Nebî Sûfî (ö.?), İstanbul’da Bozdoğan Kemeri altında tekkesi olan damadı Yâkub Helvâî (ö.992/1588), Şeyh Ahmed (ö.?), Kayseri’de bulunan Ahî Baba (ö.?), Mehmed Abdal (ö.?) ve Dedem-zâde Hacı Hayreddin (ö.?), Nalıncı Mehmed Dede (ö.?), Pîr Ali’nin adı geçen dervişleri arasında sayılmıştır.
Ailesi, yetişmesi ve şeyhine intisabı hakkında detaylı bilgi bulunmayan Ali Aksarayî, Bayrâmiyye tarikatından neşet eden Melâmiyye yolunun önemli temsilcilerindir. O, dinin zâhirine riâyet konusundaki hassasiyeti, Melâmî düşüncesinin getirdiği bir yansıma olarak tac, hırka ve hankâh gibi unsurlardan uzak duran tavrı, dervişlerine el emeği ile kazanıp yemeleri ve bir meslek sahibi olmaları yönündeki telkinleri, dünyaya değer vermeme bilinci ve yetiştirdiği talebeleri ile etkin olmuş bir gönül eridir.
Pîr Ali Aksarayî, Bünyâmin-i Ayâşî’den sonra Bayrâmî Melamîliğinin üçüncü kutbu olarak kabul edilmiştir. O, Kur’ân ve sünnet merkezli anlam arayışında gönül dünyasını ilmek ilmek örerek, kınayıcıların kınamalarına aldırmadan ve dünyayı imar ederek ahireti kazanmak endişesiyle seyr ü sefer eden bir sûfîdir.
[1] cinar.fatih.58@hotmail.com Sivas Müftülüğü İl Vaizi.
[2] Hamza Kılıç, Melâmetin Temel İlkeleri ve Günümüzde Melâmet, İnsan Yayınları, İstanbul 2008, 13; Nihat Azamat, “Melâmet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2004, XXIX, s.24-25.
[3] Ahmet Yaşar Ocak, “XVI.-XVII. Yüzyıllarda Bayrâmî (Hamzâvî) Melâmîleri ve Osmanlı Yönetimi”, Belleten, Sayı: 230, (1997), 1-4.
[4] Nihat Azamat, “Muhammed Nûru’l-Arabî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2020, c.XXX, 557-558.
[5] Haşim Şahin, “Pîr Ali Aksarâyî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c.XXXIV, İstanbul 2007, s.274.
[6] Abdülbâki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, Devlet Matbaası, İstanbul 1931, s.43.
[7] Müstakim-zâde Süleyman Sadeddîn, Risâle-i Melâmiyye-i Bayramiyye, İstanbul Üniversitesi Ktp., İbnülemîn, No:3357, vr.10a; M. Sadık Vicdânî, Tomâr-ı Turûk-ı Aliyye: Melâmîlik, İstanbul 1338-1340, s.50.
[8] Abdülbâkî La‘lîzâde, Menâkıb-ı Melâmiyye-i Bayrâmiyye (Sergüzeşt), Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, No: 2456, vr.133b-134b.
[9] Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15-17. Yüzyıllar), İstanbul 1998, s.276.
[10] İsmail E. Erünsal. XV-XVI. Asır Bayrâmî-Melâmîliği'nin Kaynaklarından Abdurrahman el-Askerî'nin Mir'atü'l-lşk'ı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s.200.
[11] Komisyon, Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınları, c.IX, s.436.
[12] Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s.44.
[13] Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, İstanbul 2006, c.II, s.471.
[14] Sarı Abdullah Efendi, Semeratü'l-Fuad fi’l-Mebde’ ve’l-Meâd, İstanbul 1288, s.246-249.
[15] Osman Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi, Seha Neşriyat, İstanbul 1995, s.153-155.
[16] Erünsal. XV-XVI. Asır Bayrâmî-Melâmîliği'nin Kaynaklarından Abdurrahman el-Askerî'nin Mir'atü'l-lşk'ı, s.112.
[17] Harîrîzâde Kemâleddin, Tibyânü’l-Vesâlili’l-Hakk, Süleymaniye Ktp., İbrahim Efendi, No: 430- 433, c.I, vr.173b.
[18] Hacı Bayrâm-ı Velî’nin el emeği ile geçinme ve sanat sahibi olmaya yönelik teşvikleri için bkz., Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayrâm-ı Velî, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991, s.28, 64, 95; Ayşe Yıldırım, Hacı Bayrâm-ı Velî ve Tasavvufî Düşüncesi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Adana 2008, s.36, 85, 94.
[19] Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf: Anadolu’da Sufîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s.172.
[20] Hâşimî Emîr Osman Efendi, Tarîkatnâme, Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, No: 758/1, vr.32a; Komisyon, “İsmâil-i Mâşûkî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.XXIII, İstanbul 2001, s.113.
Fatih ÇINAR
YazarŞefâat, sözlükte; günahlarının affedilmesi ve isteğinin yerine getirilmesi için kendisinden bir şey istenen kişiye yardımcı olmaktır. Yine birisine iyi bir işte aracılık etmek ve kötü işlerden s...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Nakşbendî Tarîkatı’nın önde gelen isimlerinden olan Mehmed Raîf Efendi’nin hayatı hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır. İstanbullu olduğu bilinen Raîf Efendi, İstanbul’da 1309/1891’de vefât etmiştir...
Yazar: Fatih ÇINAR
İslâm ahlakını benimseyen ve onu hayatında sergileyen, İslâm’ın hükümlerine ve nizamına sıkı sıkıya bağlı olan bir kimsenin dünya ve ahiret işlerinde bir takım kolaylıklar hâsıl olur. Bu durum takva s...
Yazar: Aydın BAŞAR
Yûnus Emre gerek yaşantısıyla gerekse yapıtlarıyla İslâm’ı bir bütün olarak yaşamanın derdini taşımıştır. Dinin ferdî, âilevî ve ictimâî yükümlülüklerini yerine getirmek Yûnus Emre’deki bu bütüncül ya...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE