Özbekistan Ziyaretim
Özbekistan bizim hem maneviyat otağımız hem de ata yurdumuzdur. Türk birliği açısından yüksek ehemmiyete sahip Özbekistan’a yapmış olduğumuz bir ziyaretimizi sizlerle paylaşacağım.
Bu ziyaretim sırasındaki misafirperverliğe, misafire gösterilen âdâb-ı muâşerete; Atayurdumuza her gidişimde tanık oluyorum. Daha geçenlerde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te, İslâm dünyasının önemli şehri olan Buhara-yı Şerif’te de yine bu sıcaklığı yaşadık.
Taşkent’te kiraladığımız taksi şoförü bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrenince daha önce gittiklerimizde olmayıp yeni inşa edilen veya açılan güzide mekânları, tarihî ziyaretgâh yerlerini gezdirip zamanında tren garına bıraktı. Memnuniyetimizi belirtmek için ücretini fazla vermek istedik ama o almadı. Bin bir ısrarımıza rağmen, “Bizim misafirimizsiniz ayrıca kardeşimizsiniz.” diyerek ücret almayı reddetti.
Tren ile Buhara-yı Şerif’e gittik. Orada da bir genç taksi şoförü ile anlaştık. O da Türkiye’den geldiğimizi öğrenince “Siz bizim misafirimizsiniz. Bizlerin ceddi birdir. Sizler ata topraklarına geldiniz. Biz bir elmanın iki yarısıyız.” diyerek evinde ağırlamak istediğini söyledi. Bizi herhangi bir otele götürmesini istedik. Ama bu genç taksi şoförü iyi bir otele götürdü. Ertesi gün otelden alıp gezdirdi, gezi sonrası evinde misafir edip tekrar otele bıraktı. Ertesi günü de Semerkant’a gitmemiz için bir taksi buldu.
Semerkant’a akşam yedide vardık. Orada da bizim bir öğrencimizin velisi Enver Bey karşıladı. Enver Bey’den İmam Buhârî Hazretleri’nin kabrine götürmesini istedik. O da saatin yedi olduğunu hatırlatarak kapalı olabileceğini söyledi. Ama biz kabir kapalı da olsa külliyenin dışından dua edip döneriz, dedik. Bizi götürdüğünde içinde kabrin bulunduğu külliye kapanmıştı. Külliyenin önünde ise iki tane asker -güvenlik- bekliyordu.
Onlara, Türkiye’den geldiğimizi, İmam Buhârî’nin kabrinin başına gitmeden dönersek gözümüzün arkada kalacağını, dolayısıyla da bizi oraya götürüp götüremeyeceklerini sorduk. Asker, “Ne demek, başımızın üstünde yeriniz var.” dedi ve bizi alıp kabrin başına götürdü. Giderken önce abdest almak istedik. Hemen “tahârathâne”ye götürdü. Abdestimizi alırken başımızda bekleyip el, yüz ve ayak havlusu uzattı bize.
Abdest aldıktan sonra namaz vakti geçiyor, namazımızı eda etmemiz gerektiğini söyledik. Hemen camiyi açtırdılar. Ne istediysek hepsini eksiksiz yerine getiriyorlardı. Ancak, bizim isteklerimizi yerine getirirken bir an önce kurtulalım niyetinde değillerdi ve hiç telaş etmiyorlardı. Aksine, yanımıza oturup bize, “Sakın acele etmeyin. Gönlünüz ne kadar kalmak istiyorsa o kadar kalın.” diyordu. Girdiğimizde saat yedi idi çıktığımızda sekizi çeyrek geçiyordu. Tam bir saat boyunca bizim her isteğimizi yerine getirerek başımızda beklediler.
İmam Buhârî Hazretleri’nin kabrini ziyaret ettikten sonra öğrencimizin velisinin evine gittik. Yemekler ardı ardına geliyor. Gece saat 12’yi bulduğunda yine bir yemek geldi. Artık çok doymuştuk. Ama onlar, “Siz misafirsiniz, bu yemekler sizin için şifa olur.” dediler. Abdest tazelemeye gittiğimizde ise evin 22 yaşındaki genç delikanlısı asker gibi bizi bekliyordu. Bir eline testi almış elimize su döküyor, bir eline de havlu almış, bize uzatıyordu.
Anadolu’muzda artık unutulmaya yüz tutmuş bu ihtiram, Atayurdumuzda sadece Türkiye’den veya uzaktan gelen özel misafirler için değil yurdun genelinde, gelen kişinin kimliğine bakılmaksızın, herkese aynı şekilde uygulanmaktadır. Bu anlattığım anılarda görülen inceliğin, ihtiram ve ihtimamın; elbette ki Türk geleneği ile İslâm âdâbının sentezinden başka bir şey olmadığını söyleyebiliriz.
Oğuzhan AYDIN
YazarDünyanın merkezi Asya’ya doğru kayarken, Türk dünyasına olan ilgi her geçen gün daha da artmaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte, Kafkaslardan Anadolu’ya kadar bütün Orta Asya ...
Yazar: Kemal DEMİR
İzzeddin el-Kassâm, Suriye'nin Lazkiye iline bağlı Cebele'de doğdu. Babası, bir medresede öğretmenlik yapıyor ve şeriat mahkemesinde görevliyken, aynı zamanda bölgedeki Kâdirî Tarikatı’nın lideriydi. ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İnsan, hayatı boyunca sürekli bir mücadele içinde. Bir yerlere varabilmek, bir şeylere ulaşabilmek için sürekli bir çabanın içinde. Tabiî dünyada yaşayabilmenin de kendine göre kuralları var. Dünyanın...
Yazar: Erol AFŞİN
Tasavvufta nefis; maddî arzuların, şehvetlerin, günahların ve kötülüklerin barındığı bir alan olarak görülür. Bu dünyevî arzu en tehlikeli olanı, mutasavvıflar tarafından makam sevgisi olarak niteleni...
Yazar: Oğuzhan AYDIN