OSMAN HULÛSİ EFENDİNİN:FÜTÜVVET GELENEĞİNİN EN DEĞERLİ HALKASI
“O¸ ilâhî aşk şarabıyla sermest olan bir modern zamanlar bilgesidir. Mesleği muhabbet¸ meşrebi aşk¸ yolu fütüvvet¸ silsilesi altın nesil¸ çabası ihlâş himmeti hizmettir. Aşk yolu¸ Hz. Mevlânâ gibi parlak yıldızların göz kamaştırıcı nûruyla süslediği bir tarîktir ve bu yolun günümüzdeki en parlak yıldızı¸ Osman Hulûsi Efendi’dir.”
“O¸ ilâhî aşk şarabıyla sermest olan bir modern zamanlar bilgesidir. Mesleği muhabbet¸ meşrebi aşk¸ yolu fütüvvet¸ silsilesi altın nesil¸ çabası ihlâş himmeti hizmettir. Aşk yolu¸ Hz. Mevlânâ gibi parlak yıldızların göz kamaştırıcı nûruyla süslediği bir tarîktir ve bu yolun günümüzdeki en parlak yıldızı¸ Osman Hulûsi Efendi’dir.”
Bizim irfanî geleneğimiz birkaç yüzyıldır köktenci biçimde bir değişime uğramıştır. Son büyük Bektaşî şeyhlerinden birinin¸ hırkasını Haliç’e fırlatarak¸ “Bu iş burada bitti.” dediği rivayet edilir. Heidegger’in¸ 1950’lerde söylediği¸ “Dünyanın nûru çekildi.” sözü bunu ima eder. Fakat ilâhî muştu şöyledir : “Allah nurunu tamamlayacaktır.”
Bediüzzaman¸ bunun¸ bu zamanda en halis mazharlarının¸ ‘seyyidler cemaati’ olduğunu söyler.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi¸ bu anlamda¸ bir modern zamanlar dervişi ve soyu altın nesilden olan bir seyyid olarak¸ günümüzde aynı zamanda fütüvvet geleneğinin de en değerli halkası olmuş ve geleneğin yeniden inşasında son derece kıymetli hizmetlerde bulunmuştur.
Hakîkati modern zamanlarda bir nakış gibi yeniden dokuyan bu Nakşibendî bilgesi¸ her şeyden önce¸ bir fütüvvet eridir. Fütüvvet¸ İbn Arabî’ye göre¸ “nefsinden çok ötekini öncelemek” anlamına gelir.
Ahîlik geleneği bu öğretinin meyvesidir.
Osman Hulûsi Efendi’nin¸ tıpkı Hz. Mevlânâ gibi¸ bir ayağı Kur’an’a bağlıdır¸ diğer ayağıyla¸ yaşadığı beldenin¸ şehrin¸ ülkenin ve dünyanın; giderek mânevî âlemlerin tabakalarında gezinmektedir.
Yoksullara tasadduk¸ hastane¸ okul¸ cami ve dergâh gibi maddî-mânevî yaşama hizmet eden¸ yaraları iyileştiren¸ onaran¸ insanın iki dünya mutluluğuna çalışan¸ insanı aziz bilen¸ Cemâl’in tecellîsine vesile olan himmetleri bakımından Hulûsi Efendi¸ selefi büyük bilgeler gibi mânevî bir imar ve tenvîr peşinde geçirmiştir ömrünü.
Bu bereketli ömre sığdırdığı hizmetlere bakılırsa¸ kendisi alabildiğine kanaatkâr bir yaşam sürmesine karşın¸ dünyanın en zengin insanından daha bahtiyar¸ daha mamur ve daha zengin bir varlık göstermiştir.
Geleneği yeniden inşanın yolu¸ modern olanla yüzleşmekten¸ onun ürettiği soru/nlara cevap ve çözüm bulmaktan geçer.
Sırrı ise¸ geleneğin kalbiyle olan güçlü bağı korumak ve sürekli diri tutmaktır.
Osman Hulûsi Efendi’nin yaşamı bu gerçeği bir kez daha doğrular.
Cami¸ dergah¸ zikir¸ tefekkür¸ irfân¸ evrâd¸ ibadet ve muhabbetle dolu bir bâtınî hayat… Bunun beslediği¸ imar ve inşâya¸ irşad ve muhabbete dönük bir zâhirî hayat.
İç zenginleşmeyince dış güzelleşmez ve dönüşmez.
Osman Hulûsi Efendi¸ geleneğe¸ geleneksel edebin öngördüğü biçimde sıkı sıkıya bağlıdır.
Yeni hayatın getirdiği sorunlara karşı da alabildiğine duyarlı ve onarıcıdır.
İslâm’da¸ diğer dinlerdeki gibi ‘metin’ sorunu yoktur. Sorun¸ Kitap’la insan arasındaki ilişkidedir. Osman Hulûsi Efendi gibi bilgeler¸ Kitap’la aramızdaki ilişkiyi tazeleyen Peygamber vârisleridir.
Peygamberimizin velâyet ve nübüvvetinin vaârisi olan velîler¸ hakîkatle aramızdaki engellerin ortadan kalkmasını sağlar.
“Dinde aracı olmaz.” sözünü mutlaklaştıranlara¸ Kur’an’ı¸ Peygamberimizi ve diğer peygamberlerin varlığını sormak gerekir.
Sorun metin düzeyinde olunca¸ onunla ilişkimizi yenilemesi gereken yenileyici/bilgelere ne denli muhtaç olduğumuz daha da belirginleşecektir.
Osman Hulûsi Efendi¸ geleneksel bilgeler kuşağının son halkalarındandır. Çağdaşı pek çok bilge gibi¸ o da¸ nûru gittikçe çekilen dünyanın tenvîri için çaba göstermiştir. Yesevî ocağına olan ruh akrabalığını¸ toplumsal ve ekonomik sorunlara karşı duyarlığında gözlemek mümkündür. Somuncu Baba¸ Yûsuf-ı Hemedânî gibi bilgeler¸ toplumun içinde¸ ama daima Hak’la halvet içre yaşar¸ kendileri bizâtihî çalışır¸ imar ve inşâ etkinliğini sürdürürler.
Melâmî ahlâkın gereği olarak mânevî yetkinlik düzeylerini gizler¸ nefislerini toprak ederler. Osman Hulûsi Efendi’nin yaşamı¸ bu sırrın sayısız örneklerini barındırır.
O¸ rıza için yaptırdığı hastanenin inşasında bizâtihî çalışmış¸ yoksul¸ yetim ve kimsesizlerin kimsesi olmaya çabalamış¸ ilim ve irfan talep eden öğrencilere özel bir değer atfetmiş¸ onların maddî ve mânevî sorunlarını çözmeye gayret etmiş bir Yesevî eridir. Bu ruh¸ bizim Anadolu’muzu mayalayan Horasan erenlerinden bugüne gelen ve mânevî bir rüzgâr halinde göğümüze esen ruhtur.
Bu ruhun günümüzdeki en halis temsilcisi Osman Hulûsi Efendi’dir.
O¸ bize¸ yetkin/kâmil insanın nasıl olabileceğini tekrar göstermiş ve hatırlatmıştır.
Merhamet ve şefkati¸ muhabbet ve iştiyakı¸ fedakârlık ve cömertliği¸ halk içinde Hak’la olma çabası bakımından Hulûsi Efendi¸ Horasan erenlerine benzer ve onda daima Peygamberin kutlu soyunun gül kokusu tüter.
O¸ ilâhî aşk şarabıyla sermest olan bir modern zamanlar bilgesidir.
Mesleği muhabbet¸ meşrebi aşk¸ yolu fütüvvet¸ silsilesi altın nesil¸ çabası ihlâş himmeti hizmettir.
Aşk yolu¸ Hz. Mevlânâ gibi parlak yıldızların göz kamaştırıcı nûruyla süslediği bir tarîktir ve bu yolun günümüzdeki en parlak yıldızı¸ Osman Hulûsi Efendi’dir.
“Zerresi mihre erer katresi bahra erer.
Bir aceb sırra erer feth olur esrâr-ı aşk
Gönülden sürer gamı bayram olur her demi
Yarın olup mahremi kalmaz özge kâr-ı aşk
Hulûsi dirlikde ol yâr ile birlikde ol
Hoş dem-i dil-dâr ile açıla gül-zâr-ı aşk”1
dizelerinde ifadesini bulan bu sır¸ Osman Hulûsi Efendi’nin bize¸ insanın bir damla olduğunu¸ ilahî hakikat denizine karışması halinde bizâtihî bir ummâna dönüşeceğini¸ gönülde O’ndan gayrının silinmesi halinde bir bayram yeri haline geleceğini ve bu yolun birlik ve dirlik bağışladığını yeterince gösterir.
Osman Hulûsi Efendi¸ o görkemli Dîvân’ında¸ her biri bir hikmet ve hizmet sırrı taşıyan mektuplarında¸ bereketli yaşamında¸ yapımına vesile olduğu hastanelerde¸ okullarda mektep ve medreselerdedir.
Doğayı kendin bir parça ve kardeşi bilen bu kâmil insanın Darende’de yaşadığı kanyona mübarek eliyle diktiği fidanlar çoktan büyümüş¸ koca birer ağaç olmuş¸ gölgesinde oturanların bağrına meyvelerini düşürmeye başlamıştır.
Darende’den başlayarak yurdun dört bir yanına yayılan bu hizmet kervanının öncüsü olarak Osman Hulûsi Efendi¸ bize¸ modern zamanlarda dûçar olduğumuz mânevî daralma hâlinden nasıl çıkabileceğimizi de gösteren bir muhabbet eridir.
Bu devranın ne olduğunu anlamak için ona kulak vermek gerekir:
“Her demde sürülmez bu devrân-ı Rasûlu’llâh
Her demde kurulmaz bu dîvân-ı Rasûlu’llâh
Her dîdeye yüz açmaz her göz o yüze kaçmaz
Her merhaleden geçmez kervân-ı Rasûlu’llâh
Bin yıllık ömür değmez bir lahzasına anın
Her câna nasîb olmaz ihsân-ı Rasûlu’llâh
Deryâ-yı maârifden dürr al dil-i ârifden
Pür-hikmet-i sârifden der kân-ı Rasûlu’llâh
Erkân-ı Karîbu’llâh bürhân-ı Karîbu’llâh
Her şân-ı Karîbu’llâh hep şân-ı Rasûlu’llâh
Her emre itâatda her vech ile tâatda
Meydân-ı sadâkatda merdân-ı Rasûlu’llâh
Hulûsi ne devletdir bin lutf u inâyetdir
Olmak ne saâdetdir kurbân-ı Rasûlu’llâh”2
Dipnot
1 Dîvân¸ Nasihat Yayınları¸ İstanbul 2006¸ s. 133.
2 Dîvân¸ s. 268.
Sadık YALSIZUÇANLAR
YazarSultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
“Saygı bir davranış biçimidir. Sevgi ise bir gönül meselesidir. Rasulullah’ı ve ailesini saymak mümkündür. Terbiyeli insanlar bunu yaparlar. Sevmek ise¸ yüksek gönül sahibi olan insa...
Yazar: Sadık YALSIZUÇANLAR