O'NA SEVGİNİN ŞİİR VE HÜSN-İ HATLA İFADESİ
"Ol Resûl-i müctebâ hem rahmetenli'l-âlemîn
Bende medfûndur deyû eflâke fahreyler zemîn
"Ol Resûl-i müctebâ hem rahmetenli'l-âlemîn
Bende medfûndur deyû eflâke fahreyler zemîn
Ravzasın idüb ziyâret¸ dîdi Cibrîl-i Emîn
Hâzihi Cennât-i adnin fedhulûhâ hâlidîn"
Bir hadîs-i kudsîye göre¸ Yüce Yaratıcı'nın buyurduğu¸ "Sen olmasaydın¸ sen olmasaydın¸ yeri-göğü yaratmazdım" meâlindeki cümle¸ Cenâb-ı Peygamber için söylenmiş ilâhi bir beyit hükmündedir:
"Levlâke levlâke¸ lemâ halâktü'l-eflâke"
Yaratan'ın¸ Fetih Sûresi¸ 28-29. âyetlerdeki "Muhammed'in Allah Resûlü olduğuna Allah'ın şahâdeti yeter" sözü¸ risâlet görevinin ilâhî te'yidlerinden başta gelenidir:
"..ve kefâ billâhi şehiydâ Muhammedün resûlullah!.."
Hazret-i Muhammed'in âlemi teşrifleriyle ilgili 200 kadar mevlid yazıldığı¸ ancak bunlardan 64'ünün tesbit edilmiş olduğu bilinmektedir. Süleyman Çelebi'nin 1409-1410 yıllarında yazdığı tahmin edilen Vesiletü'n-necât veya Mevlid-i Nebevî ise¸ yaklaşık 600 yıldan beri okunmaktadır.
Resûlullah için söylenmiş na'tlar¸ kasideler¸ nazım ve nesir olarak yazılmış eserler Türk edebiyatında özel bir bölüm oluşturur. Onların tamamından söz etmek imkânımız yok. Birkaç hatırlatmayla bu kutlu haftaya iştirâkimiz uygun sayılırsa¸ ne mutlu bize...
Şiirlerini "Bahtî" mahlâsıyla yazan Osmanlı pâdişâhı Sultan Birinci Ahmed¸ Topkapı Sarayı'na getirilmiş mukaddes emânetler arasındaki "nakş-ı kadem-i saâdet"lerden birini¸ yâni¸ Hazret-i Muhammed'in "ayak izleri"nin bulunduğu dördü taş ikisi tuğla altı adet kadem-i şeriften birini kastederek¸ şöyle demiştir:
N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kademi nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl'ün.
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir¸
Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o Gül'ün...
Kadem-i şeriflerin sayısı¸ Mısırlı edip¸ araştırmacı¸ tarihçi ve koleksiyoner Ahmed Teymur Paşa (1871-1930)'ya göre "7 adet"tir ve bunların dördü Mısır'da¸ ötekiler¸ Kudüş İstanbul ve Tâif'dedir. Oysa¸ Eyüpsultan Türbesi'nde¸ Lâleli'deki Sultan Üçüncü Mustafa Türbesi'nde ve Eminönü'ndeki Sultan Birinci Abdülhamid Türbesi'nde de birer kadem-i şerif bulunması¸ yalnız İstanbul'daki sayıyı dokuza çıkarmaktadır.
Sultan Birinci Ahmed'in başında tâc olarak taşımayı arzu ettiği kadem-i şerifin hikâyesi¸ yine Ahmed Teymur Paşa'dan naklen şöyle bilinmektedir:
Mısır'daki kadem-i şeriflerden biri Sultan Kayıtbay Türbesi'ndedir. Kayıtbay'ın 20.000 dinara satın alarak mezarının başucuna konulmasını vasiyet ettiği bu ayak izini Sultan Birinci Ahmed İstanbul'a getirtir¸ fakat daha sonra gördüğü rüyâ üzerine bir kopyasını çıkarttırıp aslını geri gönderir. Yukarıdaki kıt'a bu sırada söylenmiş gibi geliyor insana…
Gerçekten Peygamberimiz'e ait olmayıp kendisine izafe edilse bile¸ yeryüzüne bastığı mübârek kademinin sembolünü başının üzerinde taşımak için can verecek az mı insan vardır?.. İşte¸ Mustafa Râkım Efendi hattıyla süslenmiş bir güzel beyit. Âşıklarının nazarında "toprak" onun mübârek kademiyle "su" gibi azîz ve teyemmüm edilebilir olmuştur:
"Basmasa mübârek kademin rû-yi zemîne
Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm"
Ve yine toprak¸ onun mübârek bedenini muhafaza ediyor olmakla¸ feleklere¸ göklere karşı iftihar etmektedir. Cebrâil (a.s.)¸ onun ravzasını ziyaret edip "burası Adn Cenneti'dir¸ ebedî kalmak üzere oraya gidin" demektedir:
"Ol Resûl-i müctebâ hem rahmetenli'l-âlemîn
Bende medfûndur deyû eflâke fahreyler zemîn
Ravzasın idüb ziyâret¸ dîdi Cibrîl-i Emîn
Hâzihi Cennât-i adnin fedhulûhâ hâlidîn"
Onun ravzasına doğru esen Sabâ rüzgârıyla selâm gönderilir. Şu Arapça kıt'adaki şiiriyet Aziz Efendi hattıyla kat kat büyümüş gibidir… Hatırlatalım ki¸ bu sayfalarda eserleri görülen hattatlarımız¸ dünyaya¸ "Kur'ân-ı Kerîm Hicaz'da nâzil oldu¸ Mısır'da okundu¸ İstanbul'da yazıldı" dedirten ustalardandır.
Kıt'a; "Ey Sabâ rüzgârı¸ birgün Harem-i Şerif toprağına varırsan¸ Muhterem Nebî'nin bulunduğu gül bahçesine selâmımı bildir. Ki onun yanağından karanlık gecelerin bedri¸ mübârek yüzünden kuşluk güneşi¸ zâtından hidâyet nurları¸ elinden de himmetler denizi (fışkırıyor)" diyor.
İn nilte yâ rîha's-Sabâ yevmen ilâ Arzi'l-Harem
Belliğ selâmî ravzaten fîhe'n-Nebiyyü'l-Muhterem
Min haddihî Bedru'd-Duc⸠min vechihî Şemsü'd-Duhâ
Min zâtihî Nûru'l-Hud⸠min keffihi Bahru'l-Himem
Kimin söylediği bilinmeyen bir başka na't kıt'ası da¸ gene hat san'atının kutuplarından birinin hüneriyle gönül tellerimizi titretiyor¸ gözlerimizi ıslatıyor: "Ey¸ Allah'a yakınlıkta¸ mahremiyette ortaksız¸ benzersiz olan! Senin tesîrini Allah gönülden uzak etmesin. Ayağının tozunun her zerresine rûhum da¸ bedenim de¸ benliğim de fedâ olsun!".
Ey mahrem-i bîmüşterek-i kurb-i Hudâ!
Dilden eserin itmesün Allah cüdâ…
Her zerre-i hâk-i kadem-i hazretine¸
Cânım da fed⸠ten de fed⸠ben de fedâ…
Hasan Ali GÖKSOY
Yazar15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor