MÜSLÜMANIN "ÇEVRE" ALGISI NASIL OLMALI?
Dünya¸ Yüce Allah'ın bizlere sunduğu nimetlerin ikram alanı ve gerek tek tek unsurlarıyla gerekse tüm varlığıyla yaratıcısına işaret eden bir delildir. İşte bu yönüyle bu evrene "kâinat kitabı" denilmiş ve Kur'ân-ı Kerim'deki birçok ayette bu kitabı okumamız istenmiştir. (88/Ğaşiye¸ 17¸ 67/Mülk¸ 3 vb.) Dolayısıyla bu kâinat kitabı da Allah'ın âyetlerinden oluşan bir olgu olarak karşımızdadır.
Dünya¸ Yüce Allah'ın bizlere sunduğu nimetlerin ikram alanı ve gerek tek tek unsurlarıyla gerekse tüm varlığıyla yaratıcısına işaret eden bir delildir. İşte bu yönüyle bu evrene "kâinat kitabı" denilmiş ve Kur'ân-ı Kerim'deki birçok ayette bu kitabı okumamız istenmiştir. (88/Ğaşiye¸ 17¸ 67/Mülk¸ 3 vb.) Dolayısıyla bu kâinat kitabı da Allah'ın âyetlerinden oluşan bir olgu olarak karşımızdadır. Bu durumu;
"Kur'ân mikro kozmos¸ kozmos ise makro Kur'ân'dır." yahut bir başka ifadeyle¸ "Kur'ân Allah'ın satırlara dökülmüş/nesir haldeki evreni¸ evren ise Allah'ın Kitabı'nın âleme yayılmış hâlidir." sözü çok veciz bir şekilde ifade etmektedir. Kısaca "çevre" dediğimiz işte bu evren¸ Allah (c.c)'ı sürekli zikreden¸ tesbih eden yapısıyla bir müminin¸ âdeta en âbid¸ yani en çok kulluk eden "din kardeşi"dir. Allahu Teâlâ İsra suresi 44. âyeti kerimede bu durumu açıkça şöyle ifade ediyor: "Yedi gök¸ yer ve bunların içinde bulunanlar¸ Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz¸ onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O¸ halimdir çok bağışlayandır."
Varlık âlemindeki çokluğun ardındaki vahdeti¸ yani onların işaret ettiği Allah'ın varlığı ve birliğini göremeyen düalist zihniyet¸ önce insanla tabiat arasını ayırarak günümüzdeki çevre felaketlerinin en büyük müsebbiplerinden birisi oldu. Yani¸ çevremizdeki eşyadaki maddî yön ile ilahi özü¸ ruh ile bedeni birbirinden bağımsız gören bu anlayış parçaladığı bu birliğin¸ bir taraf lehine ezilmesine¸ sömürülmesine yol açmış oldu.
Çevreye bakışta temel iki yaklaşım olan "çevre merkezcilik" ile "mekanist görüş"'ten ikincisi¸ Kopernikos'un (1473-1543) güneş merkezli evren sistemiyle kurulmaya başlamış ve dünya merkezli görüşe ilk darbeyi vurmuştu. Daha sonra Galileo (1564-1642) ve sonrasında Newton'un (1642-1727) geliştirdiği bu modern doğa anlayışı çevreyi; "insana boyun eğdirilmesi gereken bir makine" olarak görmekte ve ondan azami derecede istifade etmenin yollarını aramaktadır. Dolayısıyla bu istifadeyi kısıtlayacak düşünce ve eylemler bu düşünce tarafından makbul sayılmayacaktır.
Descartes'le (1596-1650) başlayan düalist anlayış¸ ne yazık ki; sözle ifade etmek gerektiğinde Tevhide inandığını belirten¸ ancak yaşantı olarak hayatının hemen her safhasında bunun zıddına bir söylem ve eylem içinde olan günümüz müminlerinin birçoğu arasında da hâkim bir durumdadır. Allah'ın karışmadığı alanlar oluşturan bu anlayış neticesinde önce nefsine¸ sonra yanındaki mümin kardeşine¸ daha sonra da çevresindeki eşya ve tabiata karşı¸ bir müminin sahip olması gereken "güzel ahlâk"la bağdaşmayan davranış ve tutumlar gelişmiştir.
Hâlbuki Peygamber Efendimiz; "Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." buyurarak nihaî hedefini açıklamış ve o¸ hayatı boyunca yaptığı tüm ibadet ve davranışlarla da bu güzel ahlaka giden yolun sadece sözle olamayacağını en güzel bir şekilde göstermiştir. İşte bu güzel ahlakın tezahür alanlarından birisi de müminin çevresine karşı olan davranışlarıdır. Peygamberimizin; "Müslüman¸ diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden güvende olduğu kişidir." hadisini anlarken¸ burada ibadette kardeşimiz olan çevremizi unutmamamız gerektiğini söylemek de asla aşırı bir yorum olmayacaktır.
Birbirimizle olan ilişkilerimizde nasıl ki bir saygı sınırı varsa¸ bizlere müsahhar kılınan bu çevremizle olan ilişkimizde de Allah'ın koyduğu bu "kullanım hakkı"nın ötesine geçerek haddi aşanlardan olmamaya ve bu sınırı korumaya dikkat etmemiz gerekmez mi?
Peygamberimizin ağaç dikmeye verdiği önemi ve çevremizi temiz tutmamız yönündeki teşviklerini bilmeyenimiz yoktur. Ancak "Küpün içinde ne varsa dışına da o sızar." sözümüzün anlattığı gerçek burada da en bariz şekilde ortaya çıkmakta¸ inanç boyutundaki iç eksikliklerimiz dış dünyamıza yansımaktadır. Hayatında birliği¸ tevhidi yakalayamayanlar¸ maalesef bu dünyayı ihtiyacı ile orantılı olarak değerlendirmekte¸ hatta sürekli olarak "nasıl olur da bir şey vermeden alırım"ın hesabını yapmaktadır. Bir müminin tavrının bu olamayacağı ise hepimizin malumudur. Ancak bu malumatımızın tavırlarımıza yansımadığı sürece pek bir anlam taşımayacağı da apaçıktır.
Dolayısıyla bir müminin; "Allah temizdir¸ temiz olanı sever." ilkesini unutmadan¸ çevresini kirletmemeye ve temiz tutmaya özen göstermesi gerekmektedir. Ayrıca burada şunu da önemle hatırlamamız gerekir ki¸ çevreyi kirletmek¸ sadece çevremizdeki eşyaya karşı bir sorumsuzluk örneği değil¸ aynı zamanda sorumluluğu ağır bir konu olan kul hakkının ihlalidir de. Çünkü en basitinden izmaritleri¸ çöpleri vs. yerlere atarak¸ etrafımızdaki insanların temiz bir çevrede yaşama haklarını ihlal etmeye¸ yollara tükürerek¸ ayrıca kullandığımız lavabo ve tuvaletleri pis bırakarak diğer insanları tiksindirmeye asla ve asla hakkımız yoktur. Allah'a¸ ahiret gününe ve hesaba inanan bir müminin bu hususları küçük görmeyerek azami dikkati göstermesi güzel ahlakı kazanmasında önemli bir adım olacaktır.
Bu konuda bir başka husus ise; bizzat evrenin¸ özel olarak da dünyamızın¸ biz inananlar nezdinde özel bir yerinin olduğunu hatırlamaktır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere¸ o bize bir "emanet"¸ ve "kullukta kardeş" olmanın ötesinde baştanbaşa bir ibadetgâh olmasıyla da mümin için bir değer taşımalıdır. Peygamber Efendimizin; "Dünya benim için temiz bir mescid kılındı." sözü¸ bu gerçeği ifade etmektedir.
Bir mümin için¸ Allah'ın yazılı âyetleri olan Kur'ân'a ve ibadetgâhlarımıza gösterilen itibar ve saygının bir mislinin¸ çevremize de gösterilmesi gerektiği¸ yukarıda zikrettiklerimiz üzere¸ apaçık ortadadır. Ancak günümüz müminlerinin¸ en kutsal mekânlarda¸ hac ve umre ziyaretlerinde bile sergiledikleri nezâhet ve nezâfetten uzak manzaralar¸ dinin¸ birçok konusunun olduğu gibi¸ bu konudaki hedefinin de çok iyi anlaşılmadığını ortaya koyan ve bu konuda ümitvâr olmamızı engelleyen deliller olarak önümüzde durmaktadırlar.
Kısacası¸ birçok açıdan ele alınabilecek "çevre" anlayışı¸ hangi açıdan bakılırsa bakılsın önemle üzerinde durulmayı hak eden bir konudur.
Hele de "emanet"i yüklenmiş müminler için
Abdullah PAKOĞLU
YazarMillî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ