Mahzûn Şehir Kudüs
Türk Edebiyatında Semâvî Dinlerin Mahzûn Şehri Kudüs
Dünyanın önemli coğrafyalarında bulunan bazı şehirler her dönem güç sahiplerinin iştahını kabartmış saldırı ve işgale uğramaktan kurtulamamıştır. Bu şehirler içinde Kudüs’ün çok başka çok önemli bir yeri vardır. Üç semâvî dinin bu kutsal kentinin Hz. Ömer tarafından fethi ile Müslümanların idaresine geçmesi ve daha sonra Osmanlı Dönemi dışında kalan tarihi acı, kan ve gözyaşı ile doludur.
Haçlılar tarafından ele geçirilen şehri Selahaddin Eyyûbî kurtarıp tekrar eski huzuruna kavuşturmuş daha sonra da Osmanlılar Dönemi’nde uzun bir huzur dönemi yaşamıştır. Kudüs’ün talihi İsrail Devleti’nin kuruluşu ile tersine dönmeye başlamış, acı üstüne acı şehrin üzerine kâbus gibi çökmüş, sakinlerinin hayatı cehenneme dönmüştür.
Müslümanların ilk kıblesi olan ve Kur’ân-ı Kerim’de çevresi ile birlikte mübarek olarak nitelenen bu şehir Mescid-i Aksâ ile sembolleşmiştir. Osmanlı’dan sonra bir türlü huzur bulamayan bu mukaddes şehir Türk edebiyatında müstesna bir yere sahiptir. Hem klâsik hem modern Türk edebiyatında hakkında pek çok yazı ve şiir yazılan bir şehir olma vasfına korumaya devam etmektedir. Günümüzde yeniden Siyonist barbarlığına sahne olan Kudüs gündemdeki tazeliğini korumaktadır.
Kudüs, Anadolu’da Türk edebiyatının ilk yüzyıllarından itibaren ilgi çekmiş, şiirlere, eserlere konu olmuştur. Kıssa-i Yusuf’u işleyen mesnevîlerde Kudüs hikâyenin geçtiği mekânlardan biri olarak dikkat çeker. Şeyyad Hamza Yusuf u Zeliha mesnevîsinde Kudüs kıssanın geçtiği mekân olarak şöyle zikreder:
Yine andan ṣoñra erdi bir ṣāra
Ol ṣārun kim Ḳuds ḭdi adı yarā
Kudüs, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mirac’ını anlatan mirâciyelerde, hac güzergâhından bulunmasından dolayı hacca giden seyyahların seyahat-nâmelerinde ve fetih-nâmelerde konu edilmiştir. Ahmed Fakih, 14. yüzyılda kaleme alınan ve hac seyahatini konu edinen manzûm eseri Kitabu Evsâf-ı Mesacidü’ş-şerîfe adlı eserinde Kudüs’e de uğramış ve bu şehri anlatmıştır.
16. yüzyılda Seydi Ali Reis, Mir'âtü'l-Memâlik, adlı eserinde, Evliya Çelebi Mekke ve Medine’yle birlikte Kudüs’e de önemli yer ayırmıştır. 17. yüzyıl klâsik Türk şiirinin önemli isimlerinden Nâbî, hac yolculuğunu kaleme aldığı Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserinde Kudüs’te üç gün konaklamış, Mescid-i Aksâ’yı ve Kudüs’ü uzun uzun tasvir etmiştir.
Yine 17. yüzyıl yazarlarından olan Molla Hıfzî mensur Mir’âtü’l-Kuds adlı seyahat-nâmesinde Mirac’ı anlatırken Kudüs'ün faziletlerini, Kudüs'te bulunan peygamber mezarlarını, Kudüs tarihindeki savaşları ve önemli mekânları da tanıtmıştır.
Muhtemelen şehirde Osmanlı yönetiminde herhangi bir sıkıntı bulunmamasından dolayı elde pek fazla Kudüs konulu şiir bulunmamakta, bu konuda müstakil eserler bilinmemektedir. Kudüs’ün zamanımızda yaşadığı sıkıntılardan dolayı Türk edebiyatında daha çok yer aldığı söylenebilir.
Dîvânlarda Kudüs yaptığımız taramalarda şairlerin bu mukaddes şehirle ilgili olarak telmih ve atıflarda bulundukları dikkat çeker. Daha çok şehrin kutsal kimliği öne çıkarılır, duygular ifade edilir. On altıncı yüzyılın önemli şairi Hayâlî Bey nefsini terbiye edip melek gibi Müslüman etmek istediğini Kudüs mazmunuyla dile getirmektedir:
Câmi-i Kuds eylesem bu deyr-i pür-eşkâlimi
Kudret el verse firişteh eylesem şeytânımı
Yahya Bey, Mescid-i aksâ’nın Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sadık ümmetinin makamı olduğunu, gökyüzünün orada vahdet kelimesindeki dal harfi gibi secdeye vardığını şu güzel beyitte dile getirmektedir:
Mescid-i aksâ makâm-ı şâdıkân-ı Mustafâ
Dâl-i vahdet gibi anda secdeye vardı semâ
Mescid-i Aksâ Allah’a yakaranların mesnedi, Hak yolunun yolcularının mekânıdır:
Mesned-i ehl-i münâcât u mekân-ı sâlikân
Beyt-i ‘ilm ü Tûr-ı ahbâb-ı imâmü'l-enbiyâ
Yahya Bey bir kasidesinde memduhunu Mescid-i Aksâ’ya, iki yanındaki muhâfızları da nûrdan iki minareye teşbih eder:
Mescid-i Aksâya benzer zât-ı pâk-i pâdişâh
İki yanında solaklar nurdan iki menâr
Üsküdarlı Sırrı gönlüne seslenir ve sen sevgilinin zülüflerine heves mi ediyor, böylece Mescid-i Aksâ gibi kutsal bir mekânı kilise mi yapmak istiyorsun diye serzenişte bulunur.
Ey dil heves-i zülf-i dil-ârâ mı idersin
Ol Mescîd-i Aksâyı kenîsâ mı idersin
Said Giray, Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamberlerin ruhlarına imam olduğunu şu çarpıcı beyitle dile getirmektedir:
Tekaddüm itdi ervâh-ı nebîler’çün imâm oldı
Olınca yek-kademde aña menzil Mescid-i Aksâ
Şair Nâmî, Arapgir’de Süleyman Beg adlı bir hayırseverin yaptırdığı camiye düşürdüğü tarihte bu mabedi Mescid-i Aksâ’ya teşbih eder:
Bânî-i câmi’ Süleymân Beg kim ol
Vech-i hayrât içün itdi bezl-i mâl
Fâl idüp Nâmî didi târîhini
Câmi’ oldı ma’bed-i Aksâ-misâl (H.1053/M.1643)
Tezkire yazarı şair Sâlim Efendi, insan gönlünü Mescid-i Aksâ’ya teşbih edip hakîkat mihrabının gönülde olduğunu ifade eder:
Göñüldür Mescid-i Aksâ-yı kudret
Hakîkat andadır mihrâb-ı hikmet
Modern Türk şiirinde başını merhum Sezai Karakoç’un çektiği Kudüs duyarlılığı taşıyan isimler arasında Cahit Zarifoğlu, Osman Sarı¸ Necat Çavuş, Hüseyin Atlansoy¸ Metin Önal Mengüşoğlu¸ Mustafa Miyasoğlu, Cahil Yeşilyurt¸ İlhami Çiçek¸ Ahmet Mercan¸ Ali Göçer¸ Yasin Doğru, Recep Garip¸ Şeref Akbaba¸ Mustafa Yürekli¸ Cevat Akkanat¸ Mürsel Sönmez¸ Seyfettin Ünlü¸ Kemal Sayar, Mücahit Koca ve Özcan Ünlü gibi önemli sayıda şair Kudüs meselesi üzerinde dikkate değer şiirler kaleme almışlardır.
Karakoç, Mescid-i Aksâ’nın Siyonistler tarafından yakılması üzerine “Ey Yahudi” başlıklı bir şiir neşreder. Bu şiirden alınan aşağıdaki mısralarda şair hem öfkesini hem de bu mübarek şehre dair samimi duygularını dile getirir:
Nihayet Mescid-i Aksâ’yı da yaktın ey Yahudi! ...
Asırlardır insanlığın rûhunu yaktığın gibi ey Yahudi! ...
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi! …
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey Yahudi! …
Mescid-i Aksâ’yı yaktın ey Yahudi! …
Daha doğrusu yaktığını sandın ey Yahudi! …
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksâ’nın ancak gölgesidir ey Yahudi! …
Senin yaktığın Mescid-i Aksâ’nın ruhu değil
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey Yahudi! …
Kudüs konusu günümüz edebiyatında artan bir ivmeyle işlenmeye devam etmektedir. Akif İnan, ünlü şiirinden şu birkaç mısralar derin bir özlemin ifadesi olarak dikkat çeker:
Mescid-i Aksâ’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selâm diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu
Yazımızı Arif Ay’ın Kudüs konusundaki nefis mısralarıyla noktalayalım:
Ben Kudüs
Bana çok kapıdan girilir
Bir de aşk kapısından
O kapı kalp kapısı
O kapı gök kapısı
Mescid-i Aksâ
İlk ve son durak
Bende yükseldi Burak
Kaynakça:
Ahmet Yenikale, Ahmet Nâmî Dîvânı ve İncelemesi, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2002.
Ali Nihat tarlan, Hayali Divanı, Hayâlî Bey Divanı. Ankara: Akçağ, 1992.
Âlim Kahraman, “Klasik Ve Modern Türk/İslam Edebiyatında Kudüs” Huzuru Bekleyen Şehir Kudüs 2020, S.21-212)
Hüseyin Güfta, Sâlim (Mirza-zâde), Hayatı, Eserleri ve Divanının Karşılaştırmalı Metni, Atatürk Üniversitesi, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 1995.
Mehmed Çavuşoğlu, Yahya Bey Divanı, İstanbul 1977.
Mehmed Çavuşoğlu- M. Ali Tanyeri, Hayretî, Dîvan, Tenkidli Basım, İstanbul 1981.
Mehmet Altınova, “Klasik Türk Şairlerinin Dilinden Kudüs Ve Mescid-İ Aksâ” Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Yaz/Summer 2018, ss/pp. 138-158
Mustafa Öztürk, “Türk Edebiyatında Kudüs Teması” Journal of Islamicjerusalem Studies, 2017, 17(2): 39-57.
Saadet Karaköse, Said Giray Divanı, Denizli 2001.
Şevkiye Kazan, “Üsküdarlı Sırrî: hayatı, şahsiyeti, eserleri ve Divanı, tenkitli metin-inceleme.” Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi, 2003.
Mahmut KAPLAN
YazarÜst üste 15 defa dünya şampiyonu olmuş Türk güreşçisidir. Türk güreş tarihinin en iri ve heybetli güreşçisi olarak kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında yaşamıştır. Asıl ismi, Ali Nurullah ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Klasik edebiyatımızın önemli kollarından biri hikemî şiirdir. Şairler belli bir hayat tecrübesine ulaşınca birikimlerini özlü mısra ve beyitlerle kaleme alırlar. Özellikle Nâbî’nin bir akım hâline get...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Devlet ol başun ki şer’üni idendür reh-nümâHavf-ı a’dâdan ne gam ana ki sensin pîşvâİrmez ol ten sıhhate derdinle olmazsa marîzBulmaz ol baş devleti yolunda olmazsa fedâSidre-i ravzan havâss ervâhına ...
Yazar: Vedat Ali TOK
Hayat dediğimiz kavram birçok gizemi içinde barındırıyor. Her geçen gün yeni bir şey öğreniyoruz ya da herhangi bir kavramın idrâkine varıyoruz. Hayatın gizemini çözme hâlindeyken şaşırmıyor da değili...
Yazar: Erol AFŞİN