Laleler Yarışıyor
Okuldan eve geldiğinde dedesini bahçede çiçeklerle uğraşırken buldu Güneş. Heyecanla yanına gitti. Sonra da bir çırpıda okullarında bir yarışma düzenleneceğini anlattı. Önce bilgi yarışması zannetti Kemal Efendi. Sonra en güzel lalenin seçileceğini öğrendi torunundan ve sevgiyle gülümsedi.
“Çok şanslısın Güneş. Dün bahçeye dikmek için lale soğanları almıştım. Yarışma için onları dikmek ister misin? Şimdi tam mevsimi.”
“İstemem mi, isterim ama ben lale soğanı nasıl dikilir bilmiyorum.”
“Ben, sana öğretirim. Bak bunlar lale soğanları.”
“Annemin yemek yaparken kullandığı soğanlara ne kadar çok benziyorlar.”
Kemal Efendi; “Benzer. Sen soğanları incele. Ben de depodan toprak ve saksıyı getireyim.” deyince “olur” anlamında başını salladı Güneş.
Dedesinin gitmesiyle gelmesi bir oldu.
“Al, şu eldivenleri, tak ellerine ve saksıyı yarısına kadar toprak ile doldur. Gördüğün gibi bu saksı yatay ve uzun. Sanırım beş adet lale soğanı alır.”
“Doldurdum dedeciğim. Şimdi ne yapacağım?”
“Lale soğanlarını sivri yeri yukarı gelecek şekilde toprağa yerleştir. Üzerini toprakla ört. Şu sopanın yardımıyla toprağı havalandır. Kalan toprakla üzerlerini kapat. Evet, çok güzel. Elin çok yatkın çiçek dikmeye.”
“Kimin torunuyum ben.”
“Tabii ki benim. İbriği getir de can suyunu da ver lalelerin.”
“Dedeciğim lalelerim ne zaman açacak?”
“Sabredeceksin Güneş ve lalelerinin açması için onlara çok iyi bakacaksın. Lale, suyu sever ama haftada iki kere sulaman yeterli olur. Toprağın her tarafı eşit şekilde ıslanmalı. Bir de saksını rüzgâr almayan bir köşeye yerleştir. Anlaştık mı?”
“Anlaştık dedeciğim. Her şey için teşekkür ederim. Artık ödevlerimi yapmam gerekiyor.” diyerek içeri girdi Güneş. Peşinden de dedesi onu takip etti.
Günler geçti, geçti, geçti. Güneş her gün lalelerine baktı, onlarla konuştu, sevdi, okşadı. Bir sabah uyandığında lalelerinin kırmızı kırmızı açtığını gördü. Dedesine müjdeyi verdi. Tam zamanında açmıştı laleler çünkü yarışma hafta sonu idi.
Bayram yeri gibiydi okulun bahçesi. Anneler, babalar, dedeler, nineler, sarı, beyaz, kırmızı laleler, öğretmenler, öğrenciler… Heyecan doruktaydı. Herkes jürinin kararını açıklamasını bekliyordu. Kolay değildi en güzel lale seçilecekti.
Okul müdürü kürsüye geldiğinde nefesler tutuldu.Müdür; “Lale, adını bir devre vermiştir. Doğu kültür ve mitolojilerinde özgün bir yere sahiptir. Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar hayatımızın bir parçası olmuştur. Birlik ve beraberliktir lale. Bakın bugün de bizi bir araya getirdi. Şimdi kazananı açıklıyorum. En güzel lale… On sekiz numarayla yarışan kırmızı laleler ve öğrencimiz Güneş Köpük.”
Kemal Efendi; “Güneş, seni çağırıyorlar.” dedi sevinçle.
“Ben, ben mi kazandım?”
“Lalelerine çok emek verdin ve ödülü hak ettin. Hadi bekletme Müdür Beyi. “
Güneş, gururla kürsüye doğru ilerlerken okulun bahçesinden taşan alkış sesleri eşlik ediyordu ona.
Sibel UNUR ÖZDEMİR
YazarMüderris Gözlüklü Hafız Ali Efendi, İzmir’in işgali sırasında, bir taraftan Faik Paşa Medresesi’nde talebe okuturken, bir taraftan da Eşrefpaşa semtinde gönüllü bir askeri birlik oluşturmuştu. Bu kuvv...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Anne, baba ve çocuklardan oluşan topluluğa “aile” deniyormuş arkadaşlar. Böyle yazıyor sözlükte. Bence “aile” bu tanımdan çok daha fazlası. Gelin size, benim ailemi ve aile kelimesinden ne anladığımı ...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Metin Bey okuduğu gazeteden başını kaldırarak oğluna baktı. Ersoy kitaplığının önünde oturmuş, bazı kitapları alıyor, bakıyor, ayırıyor, sonra tekrar yerine koyuyordu. Metin Bey, oğluna merakla ne yap...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Pencere önünde oturmuş bulmaca çözüyordum. Torunum Şenay’ın sesi ile başımı kaldırdım.“Nineciğim bir ödevim var. Öğretmenimiz, büyüklerimizle eski mahalleler, komşuluk ilişkileri, sokak oyunları konus...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR