 
                KÜLTÜRLER ARASI EĞİTİM ÇERÇEVESİNDE DİNLER ARASI EĞİTİM VE TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ
İletişimdeki hızlı değişme ve gelişme neticesinde dünya adeta bir şehir haline gelmiş¸ küçülmüştür. Bu küçülme fiziki anlamda değil¸ yaşama biçiminde gerçekleşmiştir. Artık insanlar birbirinden anında haberdar oluyorlar¸ saklı-gizli hiçbir şey kalmıyor.
İletişimdeki hızlı değişme ve gelişme neticesinde  dünya adeta bir şehir haline gelmiş¸ küçülmüştür. Bu küçülme fiziki  anlamda değil¸ yaşama biçiminde gerçekleşmiştir. Artık insanlar  birbirinden anında haberdar oluyorlar¸ saklı-gizli hiçbir şey kalmıyor.  Dört duvar arasına hapsolarak¸ başka devlet ve milletlerle ilişkiye  girmeden yalnız olarak yaşamak mümkün değildir. 
  Her dinin ve  milletin tarihini¸ kültürünü diğer din ve milletlerin tarihinden ve  kültüründen kesin hatlarla ayırmak hayli zordur. Renkleri¸ dinleri¸  dilleri¸ gelenekleri farklı insanlar "Dünya Şehri"nde yaşamak  zorundadırlar. Yok etmek¸ sürgün etmek vb. metotlarla insanların  birbirlerinden kurtulmalarına artık çare olmadığı gibi¸ mümkün de  değildir. Birbirimize katlanmak ve birbirimizi tanımak zorundayız.  Bunun yollarını öğrenmek zorundayız.1 
  Bu da küçülen dünyada büyüyen bir iç dünya anlayışı ve hoşgörü ile  mümkün olacaktır. Buradaki hoşgörü¸ görmezden gelmek veya umursamamak  anlamında değil¸ saygı ve anlamaya dayalı bir hoşgörü olmalıdır.  Kültürler arası eğitim bunu gerçekleştirmek isteyen bir etkinliktir.
  Dünyadaki bu hızlı gelişim ve değişime paralel olarak bilim alanında da  çok büyük gelişmeler olmuş¸ bilgi kuşatılması imkânsız hale gelmiştir.  Bilim dalları alt bilim dallarına ayrılmış¸ özellikle Eğitim Bilimi'nde  bu değişmeler paralelinde alt disiplinler oluşmuştur. Din Eğitimi'ni  bunlardan birisi olarak kabul edebiliriz. Eğitimin kültürel temelini ve  dinin kültür üzerindeki belirleyiciliğini göz önüne alırsak¸ kültürler  arası eğitimi Din Eğitimi'nin bir alt disiplini olarak kabul  edebileceğimiz gibi¸ disiplinler üstü bir etkinlik olarak da kabul  edebiliriz.2 
  Din  kültürel değerlerin başında gelir ve kültürün en belirleyici unsurudur.  Dinin fertlerin ve toplumların tutum ve davranışlarında¸ hatta  toplumların birbirlerine olan tutumlarında da etkisi oldukça  yüksektir.3 Bu nedenle din ile ilgilenen herkeş kültür ile de  ilgilenmek durumundadır. Toplum bireylerinin benimsediği din¸ o topluma  hâkim tüm değerleri etkiler. Bir toplumu anlamak isteyen veya onun  çeşitli cephelerini araştırmak isteyen birisi öncelikle dini doğru bir  şekilde anlamak mecburiyetindedir.4 Din eğitimi bilimcileri kültürler  arası eğitimle direkt ilgilidir. Böyle bir eğitim din eğitim ve  öğretiminin içinde verilebileceği gibi¸ kültürler arası eğitime¸  dersler içinde en büyük katkıyı da Din Dersi yapabilecektir. 
  Tarihi Arka Plan 
  İlk çağlardan beri kültürler¸ gelenekler ve dinler birbirleri ile  ayrılması mümkün olmayacak şekilde etkileşim içindedir. Kendi içine  kapanan medeniyetlerin ve dinlerin büyük kültürel hamleler yapması  mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle kapalı devre kültür olmaz.  Doğu-Batı etkileşimi tarih boyunca her iki kültürü de karşılıklı olarak  zenginleştirmiştir. Dünyada bir kültür ve medeniyet çatışmasının  olduğunu kabul eden batı¸ adeta "çatışma olmadan gelişme olmaz"  sonucuna gelmiştir. Bizim buna ayak uydurabilmemiz için "iyilikte  yarışmayı" öğrenmemiz gerekiyor. Böyle bir yarışmanın da bütün  kültürlere açık olması gerekir. Kapalı bir toplumun yarışması  kendisiyle olur ve kavgaya dönüşebilir. Ülkemizde bugün gelinen nokta  budur. Kültürümüzün en güzel ürünlerini bizler millet olarak başka  kültürlerle içiçe olduğumuz dönemlerde vermişizdir. Bir Sultanahmet¸  bir Süleymaniye camiinin Ayasofya olmadan yapılamayacağını unutmamak  gerekir. Farklı kültürler bizi kendi kendimizle yüz yüze getirir. Dini  açıdan da¸ milli açıdan da kültürler arası eğitimin tarihi temellerine  ve tecrübesine sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
  Kur'an'a baktığımızda¸ bütün insanların Âdem'in çocukları olduğunu¸  farklı yaratılmaların bizzat yaratıcının isteği olduğunu¸ dileseydi  bütün insanları tek bir ümmet ve doğru yola erişmiş olarak  yaratabileceğini¸ farklılıkların hayatın anlamlı olmasındaki rolünü  görürüz.5 
  Acaba bunun sebebi nedir? Allah¸ insanların bir olmasını istememekte  midir? sorularına; Allah insanların bir olmasını istemektedir ve onlara  bunun yolunu da göstermiştir. onları aynı yaratma kanunu ile  yarattığını¸ uyulması istenilen yolun bu kanuna uygun olduğunu¸6  insanların zorla değil¸ kendi anlayış ve iradeleri ile birliğe  ulaşmalarını istemektedir7 şeklinde cevap verilebilir.
  Kutsal  kitabımızda Ehl-i Kitab'a özel bir yer verilmiş ve onlara nezaketle  muamele edilmesi tavsiye edilmiştir.8Yahudilik ve Hristiyanlıktan önce  ise insanların "İbrahim Dini" ne çağrıldığını görüyoruz.9 İslâm'a göre  insanlar aynı yaratma kanunu ile dünya'ya gelirler (fıtrat)¸ insanların  hepsi aynı ailenin mensubudurlar¸ vahyedilmiş bütün kutsal kitaplar ve  kitaplaşmamış bütün vahiyler tevhid akidesini esas alırlar ve bütün  peygamberler aynı zincirin halkalarıdır. Getirdikleri mesajlar  birbirini tamamlar.10 
  Şu ayet daha da anlamlıdır: "Ey insanlar!  Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle  tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki  Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız¸ ondan en çok  korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir¸ haberi olandır."11 
  Ayetin "Ey insanlar" diye başlaması ve "birbirinizle tanışmanız için"  ifadesi üzerinde yeniden ve derinden düşünmeye bu gün daha çok  ihtiyacımız vardır. Ayette¸ bütün insanların Âdem'le Havva'dan  çoğalmaları nedeniyle neseb'te müsavi oldukları¸ birbirlerine  üstünlüklerinin bulunmadığı¸ milletler ve kabileler halinde  yaratılmanın ise tanışıp¸ yardımlaşma için olduğu belirtilmektedir.12  Değerler ancak karşıt olanlarla mukayese edildiğinde  içselleştirilebilir. Bir kültürün¸ toplumun kendi içinden bakarak  doğrusunu ve yanlışını bulma imkânımız kısıtlıdır. Çünkü o kültürün  öğeleri hep birbirini desteklemektedir. Ancak kültürün dışında bir  nokta¸ bir ölçü¸ bir terazi bularak mukayese imkânına kavuşuruz.13  Kültürler arası eğitim bize bu imkânı da verecektir.
  Peygamberimiz dönemindeki Hılfu'l Fudûl ve Medine Anlaşması¸14  Habeşistan'a hicret¸ Veda Hutbesi bizim için bir örnek ve başlangıç  noktası olabilir. Fıtrat hadisi olarak bilinen şu hadis de önemlidir:  "Her doğan yaratılış (fıtrat) üzere doğar¸ sonra annesi babası onu  Yahudi¸ Hristiyan veya Mecusi yapar."15 Yani her insan iyiyi¸ doğruyu  kabule istidatlı olarak ve aynı yaradılışla doğar¸ çevresindeki kültür  onu etkiler¸ o kültüre uyum sağlar.
  Öte  yandan millet olarak tarihi akış içinde çok dinli ve çok kültürlü yaşam  tecrübesine sahibiz. İspanya'dan sürülen Yahudi ve Müslümanların  Osmanlı'ya sığınması zikredilmeye değerdir. Çeşitli zulüm ve baskılara  maruz kalan yaklaşık 800.000 kişi¸ 1492 yılından itibaren kitleler  halinde Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Kendi inanç ve kültürlerini  daha rahat yaşamak isteyen bu insanlara II. Bayezid kucak açmış¸  hoşgörü ve barış içinde yaşamanın tarihteki en güzel örneklerinden  birini gerçekleştirmiştir.
  Türkler Osmanlı döneminde farklı din  mensuplarını yan yana¸ barış içinde yönetirken¸ Avrupa onların yaşamına  dahi müsaade etmiyordu. Bu gün Osmanlı toprakları üzerinde kurulmuş  olan birçok devletin halen Hristiyan kültürünü muhafaza ediyor olması¸  hemen hemen hiç birinin Türkçe konuşmaması bunun en güzel kanıtıdır.16  Bu gerçeği Avrupalılar da itiraf etmektedirler.17
  Hristiyan dünyası Türklerin bu başarısını bilmemektedir. Bazı Avrupa  ülkeleri çok uluslu yaşam tecrübesine sahiptirler ama çok dinli yaşam  tecrübesine son yıllarda ulaşmışlardır. Bu gün Avrupa'da çok dinli ve  çok kültürlü bir toplum oluşmuştur. Bütün idareciler ve aydınlar  birlikte huzur içinde yaşamanın çare ve çözümlerini aramaktadırlar.  Türkiye bu tecrübesini kullanmaktan geri durmakta ve inisiyatifi bu  alanda çok yeni olan ülkelere kaptırmaktadır. Uluslararası faaliyetlere  sadece temsilci göndermek Türkiye gibi büyük bir ülke için yeterli  değildir. Türkiye bu organizasyonları kendisi düzenlemeli ve  inisiyatifi ele almalıdır. Birlikte yaşamanın yollarını arayan  Avrupalılara yol göstermelidir.18
  Ülkemizde bugün de çok dinli ve çok kültürlü bir yaşam mevcuttur.  Çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere¸ değişik bölgelerde farklı din ve  kültüre mensup insanlar barış içinde ve eşit vatandaşlık haklarından  faydalanarak yaşamaktadırlar. Mardin¸ Hatay gibi illerimizde bunu daha  iyi müşahede ediyoruz.19 Anadolu çok eski çağlardan beri farklı  medeniyetlerin merkezi olmuş¸ önemli bir kültür mirasına sahiptir.  Nereye giderseniz gidin¸ farklı din ve kültürlerin izlerini yan yana  görebilirsiniz. Türkiye'nin şu andaki çok kültürlü ve çok dinli yaşam  örneklerini (Mardin¸ Hatay vb.) marjinal bulanlar olabilir. Biz bu  çeşitliliği milli birlik ve bütünlüğümüzü tamamlayan¸ süsler ve renkler  kabul ediyoruz. Çokkültürlülüğü milli birlik açısından sakıncalı bulmak  ve bu tür çalışmaların dönülmez yollara ulaşacağı endişesini taşımak  Türkiye Cumhuriyeti gibi sağlam temeller üzerine kurulmuş bir ülkeye  yakışmayacak bir tutumdur.
  Bizim vatandaşlarımızın batılı ülkelerde her türlü haklarının  verilmesini isterken¸ kendi ülkemizde farklı kültür ve inanışları  görmezden gelmek demokratik bir tutum değildir. Kültürlerarası eğitim  azınlıklara veya başka dinden olanlara yeni haklar vermeyi değil¸  onları daha yakından tanıyarak birlikte barış içinde yaşamayı amaçlar. 
Bibliyoğrafya
1-	Beyza Bilgin¸ “Mezhepler ve Dinler Arası Eğitim ve İşbirliği”¸ AÜİF Dergisi¸ C.XXXIX¸ s.5
  2- Bkz.Cemal Tosun¸ “Türkiye’ de Din Eğitimi ve Öğretimine Genel bir  Bakış”¸ Tartışılan Değerler Açısından Türkiye¸ Ankara 1996¸s.98¸Hasan  Coşkun¸ Eğitim Teknolojisi Açısından Kültürlerarası Eğitim¸ Ankara  1996¸s.6
  3-	Cemal Tosun¸ Din ve Kimlik¸ Ankara 1993¸S.XII¸ Tosun¸ A.g.m¸ s.98
  4-	Nephan Saran¸ Antropoloji¸ İstanbul 1989¸s.137
  5-	Bkz. Maide 5/48¸ En’am 6/149¸ Ra’d 13/31
  6-	Rum 30/30
  7-	Beyza Bilgin¸ “İnsana Emanet Edilen Haklar” Evrensel Bir Ahlaka Doğru İçinde (Bkz. 28 nolu dipnot)¸ 
  Ankara 1995¸s.120
  8-	Ankebut 29/46¸ Maide 5/81¸ Ali İmran 3/64
  9-	Bakara 2/131–133
  10-	Beyza Bilgin¸ “İslamı Yeniden Anlamak ve Anlatmak” AÜİF Dergisi¸ Cumhuriyetin 75. Yıldönümü Özel Sayısı¸ s.11–16
  11-	Hucurat 49/13
  12- Mehmet Vehbi¸ Hülasatü’l Beyan Fi Tefsiri’l Kur’an¸ İstanbul 1969¸  (4.Baskı)¸ C.XIII¸ s.5506¸ Hamdi Yazır¸ Hak Dini Kur’an Dili¸ İstanbul  1971¸ C.6¸ s.4477–4478
  13-	Hüseyin Atay¸ Uluslararası Din Eğitimi Sempozyumu¸ (Kapanış Paneli)¸ Ankara 1997¸s.250
  14-	Bkz.M.Hamidullah¸ İslam Peygamberi¸ Çev: Salih Tuğ¸ İstanbul 1993¸ (5.Baskı)¸C.1¸s.52-53
  15-	Müslim¸ Kader–23¸İman–264
  16-	Bkz. Beyza Bilgin¸ “Tarihi Tecrübemizden Yeni Dünya Düzenine Nasıl Katkı Sağlarız? Din Öğretimi Dergisi¸ s.39¸s.24
  17- Wolf Schmidt¸ Türk Alman İlişkilerinde Din Tabu mu? (Türk Alman  Sempozyumu- 1996)¸ Hamburg 1997¸ s. 214¸ Dieter Wellershoff. “Alman  Açısından İslam”¸ A.g.e¸s.231
  18-	Beyza Bilgin¸ A.g.m.¸s.24
  19- Türkiye’deki farklı dinlere ait ibadethanelerin ve temsilciliklerin  listesi için bkz. Türk Alman İlişkilerinde Din Tabu mu? (Türk-Alman  Sempozyumu–1996)¸ Hamburg 1997¸ s.156–171.321.322.
Mustafa ÖNDER
Yazar 
                                    Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
 
                                    Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
 
        