Küçük Şey Yoktur
Şu anda siz bu satırları okurken, dünyanın dört bir tarafında sadece Rabb’imizin bilebileceği ve insan aklının alamayacağı ve anlayamayacağı milyarlarca olay yaşanıyor. Biz iyiliklerin olduğu olaylara doğru bir seyahate çıkalım mı?
….
Yaşlı bir dede… Bir ayağı aksak. Elindeki tablasıyla istasyonda simit satıyor. Yanında tezgâh açmış bir iki genç daha var. Müşteriler “Simitçiiiiiii” diye bağırdıklarında, genç olanlar sopanın ucundaki simitlerle hemen çağrıldıkları istikamete doğru koşuyorlar.
Akşam olduğunda hep aynı şey… Bacakları aksak yaşlı dedenin de simitleri bitiyor, gençlerinki de. Hayret değil mi? Yaşlılığından ve acizliğinden olacak, yaşlı amcanın rızkı ayağına geliyor. Tıpkı ağaçlar gibi. Belki de gençler gücünün, kuvvetinin sırtına dayandığından, rızkın peşinden koşuyorlar.
Bakıyorum, yaşlı amcanın tablasının önünde daha çok anneler var çocuklarıyla. Anneler daha çok anlıyor âcizin halinden, âciz yavrularını merhametle büyüttüğünden. Merhamet yüklü halleriyle Allah gönderiyor onları. Anlıyorum ki kimi rızkının peşinden koşar, kimininse rızkı peşinden koşar.
…
İşte bir kedicik. Karnında taşıdığı canlarla ve doğum sancısıyla bir evin kapısında. Evin hanımı durumu fark ediyor. Kedi için hemen bir kartondan münasip ve mahremiyetini koruyacak büyükçe bir ev yapıyor, kediyi içine merhametle yerleştiriyor. Yavrularını orada dünyaya getiriyor anne kedi.
Bitap düşmüş halinden anlıyor hanım teyze. Hemen bir kap süt getiriyor, sıvazlıyor anne kedinin tüylerini merhametle. O hanım teyzeyi âciz kedinin yanına Allah gönderiyor. Teyzenin üstüne de nur âleminden nurlar yağdırıyor, görünmeyen meleklerle.
…
İşte bir çocuk… Saçları kınalı. Babasını kaybedeli daha altı ay olmuş. Titrek dudakları ve her an incilerini dökecekmiş gibi iri masum gözleriyle öğretmenine bakıyor. “Ödevimi yapamadım öğretmenim.” diyor tüm masumiyetiyle. Öğretmen bey, o yaralı yüreğin şu anda ödeve değil, sarıp sarmalanmaya ihtiyacı olduğunu fark ediyor.
Önce sesini çıkarmıyor. Daha sonra “Teneffüste odama gelir misin?” diyor. Odasına gelen yavrunun saçlarını okşuyor öğretmen. O yumuşak eller kalbini ihya ederken, yetimin gözleri ve kalbi daha fazla dayanamayıp bağıra bağıra ağlıyor. “Babamı çok özlüyorum öğretmenim.” diyor masumca.
O dakikadan sonra sadece sarılıyorlar. Baba hasreti dinerken birinin, evlat hasreti çeken gönül de şifa buluyor. O merhametli kucağı, o gözü yaşlı yetime Allah gönderiyor. Onu bir paratoner gibi koruyucu kılıyor çocuğa. Tam 15 yıl arkasında görünmez bir el oluyor öğretmen bey.
Su gibi hava gibi yapıyor yetime iyiliklerini, görünme derdi yok, takdir, tebrik derdi yok. Mehmet’i doktor olup yuvasını kurana dek. Sonrası derin bir iç rahatlaması. Allah’ın önüne çıkardığı bu iyilik fırsatını geri tepmeyen o öğretmeni melekler de çok seviyor.
…
İşte bir genç… Uykusu az, ibadeti çok... Üniversiteli. Günahı Allah’tan başkasının görmeyeceği nice yerler bulabilecekken hem de aileden uzakta, iffetiyle, gayretiyle, ahlakıyla göz dolduruyor. Nefsini Sultanına feda etmiş. Kırmıyor, dövmüyor, sövmüyor, suizan dahi etmiyor kimse hakkında. Görene, tepeden tırnağa her haliyle, Allah’ı hatırlatıyor.
Gösteriş dünyasının oyuncağı olmadan yapıyor hizmetlerini. Yüreklere iman tohumlarını ekiyor. Nice arkadaşının namazına vesile, nicesinin düştüğü o kör kuyulardan kurtarıcısı o genç oluyor. Söylemekten çok, yaşıyor. Yaşayışı anlatıyor inandığı değerlerin kutsallığını.
Sadece yüzüne bakan bile ondaki güveni hissediyor. O melek gibi gence, melekler göklerden nurlar saçıyor. Ve o genci, kurtuluş arayan, belki gaflette belki dalaletteki nicesine can suyu olarak Allah gönderiyor. Huzurunda onları da görmek için o genci vesile ediyor. Ey gecenin yedi veren gülü genç, Allah seni çok seviyor.
Bir sokak ötede, apartmanın çekim gücünden kurtulan dolunay yüzünü gösteriyor ve karanlık tek nokta bırakmıyor sokakta. Her yer pırıl pırıl. Gecenin tüm karanlığını aydınlatmaya nur yüzlü bir ay yetiyor. Dünyanın karanlık yüzünü aydınlatmaya da bir iyilik yetiyor.
Boş durmakla olmuyor, ne oluyorsa koşturmakla oluyor. Unutma, Allah nezdinde küçük şey yoktur. Belki de nice küçükler büyüklerden daha büyük olacak onun huzurunda.
Esra GÖKTEPE
YazarBir gül için ne çilelere katlanır bahçıvan. Ta en uzak kuyulara kadar gider. Bazen eli boş döner. Kurumuştur kaynaklar. Ama hep ümitle gider, ümitle döner bahçıvan. Bugün yoksa yarın vardır. Yarını ya...
Yazar: Esra GÖKTEPE
Yaratıcı’mla olan bağımın kopmaması için sağlam bir imana sahip olmam gerektiğinin farkındaydım. Bu bütün hayatımı kolaylaştıracak bir iksirdi aslında. Üzüldüğümde, yıkıldığımda dayanağım olacak bir İ...
Yazar: Esra GÖKTEPE
El- Mübdi: Varlığı, Modeli Ve Örneği Olmaksızın, İlk Defa YaratanYüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi el-Mübdi’dir. “Bir işe başlamak, bir şeyi açmak, bir işi diğerlerinden önce yapmak, yaratmak...
Yazar: Editör
Yavuz Sultan Selim’in altı kızından biridir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Doğum yeri muhtemelen Manisa’dır. Annesi, Kırım Hânı Mengli Giray'ın kızı Ayşe Hatun’dur. (Yavuz’un diğer eşi Ayşe Hafsa Sult...
Yazar: Bengisu HAYAT