Korkmuyorum Artık Ondan
Özlem, abisinin tabletini masanın üzerinden alırken kırmızı yuvarlak top gibi bir şey ellerinin üzerine yuvarlanıverdi. Korkuyla ellerini çekince, o şey, yere ayaklarının dibine düştü. Birkaç adım geri gitti ve yerdeki cisme baktı, ne olduğunu anlamaya çalıştı.
“Bu, o palyaçonun burnu. Buraya nasıl geldi acaba? Yoksa beni mi takip ediyor?” diye panikledi. Kısa bir süre sonra cesaretini toplayarak tableti aldı ve odadan çıktı.
Okullarındaki okuma bayramı kutlamalarında görmüştü o korkunç palyaçoyu. Abartılı gülüşünden, yüzündeki boyalardan, parlak elbiselerinden hiç hoşlanmamıştı. O bir yabancıydı. Özlem’e hiç güven vermemişti. Onun için annesine eve gitmek istediğini söylemişti. O sırada yanlarına gelen palyaço, elini tutmak isteyince Özlem ağlamaya başlamış, annesinin arkasına saklanmıştı. Solmaz Hanım o an anlamıştı kızının palyaçodan korktuğunu.
Eve dönmüşlerdi. Özlem odasına kavuştuğunda huzur bulmuş, kendisini güvende hissetmişti.
İşte o günden sonra ev halkı Özlem’in bu korkusunu nasıl yenebilecekleri konusunda uzun uzun düşünmüşler ve bir plan yapmışlardı.
Birkaç gün sonra Özlem, hırkasını almak için dolabının kapağını açtığında sarı saçlı bir peruk düşüverdi ayaklarının ucuna. Geriye doğru sıçradı.
“Bu peruk palyaçonun olmalı. Ne işi var dolabımda? Beni takip mi ediyor acaba?” diye düşündü. Odadan koşar adımlarla çıktı. O da ne antrede bir çift kocaman ayakkabı ona bakıyordu. Bu kez paniğe kapıldı. Ayakkabıların üzerinden atlayarak geçti. Bir yandan da annesine seslendi.
“Anne! Yardım et. O palyaço, okuldaki korkunç palyaço beni takip ediyor. Burnu, saçı, ayakkabıları burada!” diye haykırırken kendini salonda buluverdi.
O da ne! Annesi, babası, babaannesi, anneannesi, dedesi, halası, teyzesi, kuzenleri, amcası, dayısı ve arkadaşları hep bir ağızdan “İyi ki doğdun Özlem. İyi ki doğdun Özlem. Mutlu yıllar sana.” diye şarkı söylüyorlardı.İşte o sırada kalabalığın içinden ayrılarak kendine doğru gelen palyaço ile göz göze geldi Özlem ve ağlamaya başladı.
“Anne… Geliyor.” diye işaret etti palyaçoyu.
Palyaço olduğu yerde durdu. Gülümsedi. Önce burnunu çıkardı. Sonra peruğunu çekti aldı başından ve “Beni tanımadın mı Özlem?” diye sordu.
Özlem gözlerine inanamıyordu. Karşısında duran palyaço abisinden başkası değildi.
“Abi… Palyaço sensin.”
“Eve tÖzlem’ciğim, palyaço benim.”
Solmaz Hanım; “Gerçekte palyaço diye bir şey yok Özlem’ciğim. İnsanlar bu elbiseleri giyiyor, yüzlerini boyuyorlar.” dedi
“Sonra bu kırmızı burnu takıyor ve kocaman ayakkabılar giyiyorlar, aynı benim gibi.”
“Hepsi insanları eğlendirmek için. Böyle sevimli bir palyaçodan korkulur mu hiç?” dedi gülümseyerek Solmaz Hanım.
Özlem; “Yüzünde çok boya vardı. Onu göremediğim için bana zarar vereceğini düşünüyordum. Bir yaratığa benziyordu. Artık palyaçodan korkmuyorum. O da bizim gibi insanmış, abimmiş.”
Palyaço, burnunu ve peruğunu ait oldukları yerlere taktı. Ellerini kardeşine uzattı.
“Söyle bakalım Özlem, bu palyaço ile dans edecek misin?”
Özlem; “Evet abi. Palyaço bir yaratık değil, o da bir insan. Artık ondan korkmuyorum.” deyince müzik sesi etrafa yayıldı. Abi kardeş, alkışlar eşliğinde, dans etmeye başladılar.
Sibel UNUR ÖZDEMİR
YazarDepremin üzerinden beş koca gün geçmişti. Hale, yine televizyonun karşısına oturmuş depremin yıktığı binaları, enkazın altında kalan insanların kurtarılışını izliyordu. Farkında değildi ama gözlerinde...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Cengiz Bey okuduğu dergiden başını kaldırarak “Gülşen… Gülşen…” diye seslendi.Gülşen Hanım ellerini önlüğüne kurularken kocasının yanına gelmişti bile.Cengiz Bey öfke içindeydi elindeki dergiyi eşine ...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Bugün bayram, çok mutluyum. Dedemle babam bayram namazından geldiler. Dedem bize sıcak simitler, rengârenk balonlar getirmiş. Uçan balonlar salonda kendilerine yer buldular. Salonumuz çok güzel oldu. ...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Hacivat, Karagöz’ün kapısını çalar ve seslenir.Hacivat: Huuu… Karagöz’üm neredesin?Karagöz pencereden bakar ve Hacivat’ı görür.Karagöz: Bu havada nerede olacağım Hacı Cav Cav? Sıcaktan bir o yan...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR