Kıymetli Köle
Medine çarşısına güçlü kuvvetli bir köle gelmişti. Almak için tâlibi çoktu. Fakat kölenin, kendisini satın almak isteyenlere, her türlü hizmet mukabili tek şartı vardı. Üzerine düşen hizmetleri fazlasıyla yapacağına dair söz vererek şu hususta tek bir talepte bulunuyordu: “Ezân-ı Muhammedî okununca gideceğim, Allah Rasûlü (s.a.v.)’in arkasında namaz kılacağım. Hizmetime mukabil tek şartım bu!”
Nihayet bu şartı kabul eden birine satıldı. Köle, beyan ettiği üzere, hizmette kusur etmiyordu ve namaz vakitlerinde de mutlaka Mescid-i Nebî’de Hazret-i Peygamber’in ardında saf tutuyordu. Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v.) ile bu namaz ve Peygamber âşığı hizmetkâr arasında muhabbetle dolu öyle bir cereyan hattı meydana gelmişti ki Rasûlullah Efendimiz, mescide her gelişinde gönlüyle ve gözleriyle onu arıyordu.
Aralarında sanki bambaşka bir cezb ve incizab hâli vardı. Bir gün onu göremeyince, sahibine, kölenin koştuğu şarta riâyet edip etmediğini de takip etmek için sordu:
“Kölen nerede efendi?”
“Yâ Rasûlallah, o hasta.”
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz;
“Haydi, hep birlikte o köleyi ziyarete gideceğiz.” buyurdu.
Böyle bir şey, o zamana kadar görülmüş değildi. O devrin, hele ki Cahiliye insanlarına göre bir köle alt tabakanın da alt tabakasıydı. Neredeyse diğer mahlûkattan farklı görülmezdi. Mü’minlerin kardeş olmasını, aralarında takvadan başka bir üstünlük kalmamasını hedefleyen Hazret-i Peygamber (s.a.v.), bu maneviyatlı köleye büyük bir iltifat ve alâka göstermekteydi.
O bahtiyar kul, Peygamber Efendimiz’in ziyaretinden bir müddet sonra yine bir gün mescide gelemedi. Onu Ravza’da göremeyen Hazret-i Peygamber yine, onu sahibine sordu;
“Efendi, kölen nerede?”
Adamcağız üzüntüyle; “Yâ Rasûlallah, sekerât-ı mevt hâlinde… Öldü ölecek…” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz bu defa da; “Haydi, hep birlikte yine kölenin yanına gideceğiz.” buyurdu.
Yine ashâb-ı kirâmı topladı, kölenin yanına gittiler. Peygamber Efendimiz, kölenin yanından ayrılmadı. Köle rûhunu teslim etti, yine yanından ayrılmadı. Defnedilene kadar yanında durdu. Bu hâdise karşısında muhâcirîn-i kiram dedi ki; “Biz bu kadar iltifat görmedik.” Ensâr-ı kiram da aynı şekilde; “Biz de bu kadar iltifat görmedik.” dedi.
O zaman Hucurât Suresi’nin 13. âyet-i kerîmesi nâzil oldu;
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, takva bakımından en üstün olanınız, yani O’ndan en çok korkanınızdır…”
O mübarek köleyi bu mazhariyete nâil eyleyen, Peygamber Efendimiz’e muhabbeti ve cemaatle namaza olan iştiyakıydı.
Sema KORKMAZ
YazarHükümdarın birinin çok cömert bir veziri vardı.Paraya sıkışıp kendisine gelen, borç isteyen insanları hiç boş çevirmez, onlara sürekli borç para verirdi.Borç alan kişiler; "Bu borcumuzu ne zaman ödeye...
Yazar: Sema KORKMAZ
Nice şaire esin kaynağı olmuş şehir… İstanbul… Ne yalnızca bir mekândır o, ne de geçmişe hapsolmuş bir zaman kırıntısı. İstanbul, katman katman bir hafıza, çağları aşan bir ruh, insanın hem yüreğinde ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Kitabın adı: Nesillerin RuhuYazar: Prof. Dr. Mehmet KaplanYayınevi: Dergâh YayınlarıYayın yeri ve yılı: İstanbul/2001Sayfa sayısı: 231Yaş aralığı: 14+İşlenen konular: medeniyet, kültür, dil, sanat, ed...
Yazar: Sait ÖZER
Yaşlı adam, buz gibi havada sattığı mendillerden uzattı genç çifte;- Almaz mısınız evladım? Siftahım bile yok. Hadi, alın!- İhtiyacımız yok bey amca, deyince genç adam, tekrar etmişti yaşlı adam tatlı...
Yazar: Sema KORKMAZ