Kıbrıs Bizim Canımız
Kıbrıs bizim neyimiz olur? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyoruz ama güzel ada Kıbrıs, bütünüyle düne kadar bizim değil miydi? Karadeniz’de Kırım Yarımadası, Akdeniz’de Kıbrıs Adası bizim ileri karakollarımızdı, deniz fenerlerimiz, güvenlik karargâhlarımızdı.
Çevreyi kollayan, sulh ve sükûnu sağlayan, düşmanı gözeten sınır emniyetimizdi. Bugün “Mavi Vatan” kavramıyla ifade ediyoruz. Mavi Vatan’ın öz be öz cengâverleri, yiğitleri, uç beyleri, kahramanlarıydı. Mademki “Kıbrıs bizim neyimiz olur?” diye sual ile girizgâh yaptık.
Öyleyse cevabını verme vaktidir; Kıbrıs bizim canımız, yüreğimiz, gözbebeğimiz, özümüzdür. Evlâdımız, oğlumuz, sözümüzdür. Kıbrıs bizim öz be öz has toprağımızdır. “Yavru vatan” ne güzel ifadedir. Bir insan yavrusunu kendisinden de çok sever değil mi? Evet, Türkiye sevdalıları, aynı zamanda Kıbrıs âşıklarıdır.
Bir âşığı, maşûkundan kim ayırabilir? Kıbrıs’tan bahsederken muazzam tarihinden söz edecek değilim. O destanî bir konu ve kitaplık çapta bir mevzudur. Nitekim daha on gün önce başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve devlet erkânı bu güzel adamıza çıktılar. Kıbrıs Harekâtının 50. yıldönümü merasimlerine katıldılar.
Tam Elli Yıl Geçti
Bundan on bir gün önce Kıbrıs Barış Harekâtının 50. yılını şanla şeref kutladık. Yarım asır önce millet olarak yaşadığımız bu heyecanı hem anavatanda, hem de yavru vatanımızda yaşadık. Coşkulu törenler yapıldı, unutulmaz faaliyetlere imza atıldı.
Bu sevinci her zaman yaşamak ve yeni nesillerimize de yaşatmak zorundayız. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başta BM’de olmak üzere her ortamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması çağrıları mutlaka karşılık bulacaktır.
Önce Türk dünyasının soylu devletleri, ardından İslâm âleminden ülkeler, en sonunda da hür dünyada pek çok ülke, bu gerçeği kabullenecek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni resmen tanımak zorunda kalacaklardır. Hakîkat bu, gerisi hayalden ibaret! Bilindiği gibi 1974 yılının Temmuz ayına kadar Yunanistan’ın desteklediği güney Kıbrıslı bazı terörist Rumlar, adadaki Türklere ağır zulümlerde bulunmuş ve katliamlar yapmıştı.
Bunun üzerine “Ya taksim ya ölüm!” mitingleri hem KKTC’de hem de Türkiye’de yoğun biçimde başlamıştı. Rumların Türklere baskısı ve uyguladığı şiddet devam edince, Türkiye’nin kahraman ordusu, 20 Temmuz 1974 tarihinde bir şafak vakti hem havadan hem de denizden Kıbrıs Adası’na çıkarma yapmış ve ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti resmen kurulup bütün dünyaya ilan edilmişti.
Yarım Asrın Ardından
Zaman ne çabuk geçmiş. Tam 50 yıl. Dile kolay ama yaşayan bilir. Henüz 14 yaşımda küçük bir çocuktum. Memleketimiz Siirt’te olağanüstü bir hâl vardı. Âdeta bütün şehir ayaklanmış, mahşeri bir hâl yaşamıştık. Cümle ahâli evlerinden, dükkânlarından çıkıp yollara düşmüştü. Biz de çocuğuz ya… Severiz böyle şenlikleri… Kalabalığa biz de tabi olduk. Mahalledeki arkadaşlarla yürüyoruz. Ama nereye? Bilmiyoruz. Madem herkes o tarafa yürüyor, biz de uyalım. Uyduk kalabalığa…
Askerlik Şubesi’nin önüne gelmişiz. Binanın önünde kurulan kürsülerden coşkulu konuşmalar yapılıyor, vatan millet sevgisi anlatılıyordu. Ellerde Türk bayrakları dalgalandırılıyordu. En çok da Kıbrıs’ın adı geçiyordu. “Kıbrıs bizim vatanımız! Fedâ olsun canımız!” sloganları, dört bir yanı inletiyordu. Az sonra herkes kuyruğu girdi. Ben de arkadaşlarım gibi kuyruktaki yerimizi aldık. Arkadaşlarımın önünde ben vardım. Meğer bu “gönüllü asker” yazılma topluluğuymuş. Kürsünün yanındaki bir masada şube memuru isim alıyor, imza attırıyormuş.
Kıbrıs’a savaşmak üzere gönüllü gitmek isteyenler burada. Sıra bana gelince memurun önüne çıktım. “Ben de asker olmak istiyorum.” deyiverdim. Memur bana sevgiyle baktı, tebessüm etti; “Ama şimdi çok küçüksün. Biraz daha büyü, ileride inşallah seni de vatan müdafaasına yollarız.” Melûl, mahzûn bir şekilde çıkmıştım sıradan. Arkadaşlarım da aynı şekilde. Biz mahallemize dönerken yetişkin abiler isimlerini yazdırdılar sonra da “gönüllü asker” olarak yavru vatan Kıbrıs’ı savunmak için yola çıktılar. Galiba bende ilk vatan sevgisi, bayrak şuuru o zaman uyandı.
Şairlerin ve Yazarların Sevdası
Bizim şairlerimiz ve yazarlarımız Kıbrıs sevdasından hiçbir zaman vazgeçmedi. Türk edebiyatının tanınmış simalarının, Kıbrıs hakkında yürek dille kaleme aldıkları şiir ve nesirler bir araya getirilse rahatlıkla beş on ciltlik bir antoloji ortaya çıkar. Bunlar arasında Münevver Ayaşlı, Mustafa Necati Sepetçioğlu ve Arif Nihat Asya gibi edebiyatçılarımızın müstakil eserleri de vardır. Ayaşlı’nın 1971’de kaleme aldığı Kıbrıs Fetvası eseri, değerini hâlâ koruyor. Sepetçioğlu Kıbrıs’a dâir kıymetli bir romana imza atarken Arif Nihat Asya, Kıbrıs Rubaîleri ile Akdeniz’deki güzel vatanımıza güzellemeler yaptı, vatan uğruna şehit düşen Mehmetçiklere ise mersiyeler yazdı.
Asya’nın rubâileri Kıbrıs’a dâirdir. “Arılar” onlardan biri; “Yollarda yemiş yemiş bütünler, yarılar…/Yerlerde çiçek çiçek beyazlar, sarılar;/Kuşlar gelecek Kıbrıs’a kursun sofra…/Kıbrıs’ta petek yapmaya gelsin arılar!” Şair, tarihe uzanırken “Serdengeçtiler” dörtlüğünde kahramanlarımıza selam yolluyor: “Sadık Paşa, Girne toprağından geliyor;/Bir göl kıyısından Hala Sultan geliyor;/‘Bayraktar’a, Canbolat, yetişmiş doğudan…/Ardınca seğirtip Kutup Osman geliyor.”
Asya’nın ağıtları, mersiyeleri de var Kıbrıs için. Bilhassa zulüm gören soydaşlarımız, dindaşlarımız hakkında. Ama şair, daha ziyâde güzel yönleriyle hatırlar bu ezelî ve ebedî yârimizi. Tıpkı “Ay” rubâisinde olduğu gibi; “Ay, pencereden bakınca bir komşu gibi/Dursak da, görünsek de, gülüm, uslu gibi/“Kıskandırıp imrendirelim, derdik, ayı…”/Kıbrıs, kanımızdaydı ılık bir su gibi.” Bu dörtlüklerde Kıbrıs’ın güzelim coğrafyası da tasvir edilir. Tıpkı “Harita”da olduğu gibi; “Kıbrıs bu... haritasında yüzlerce nehir/Yaprakta damarlar gibi yelpazeleşir;/Aslında, fakat yanar yürekten ‘su!’ diye/Bir yanda yamaç, köy, ova; bir yanda şehir!”
Arif Nihat Asya şuurlu bir şairimizdir. Adadaki kavganın hilâl-haç kavgası olduğunun farkındadır. Nitekim bunu “Karaltı” rubâisinde şöyle dile getiriyor: “Bir kapkara gölge… Kıbrıs’ın damgası bu!/Birlikte beraber yaşamak dalgası bu!/Zannetme ki boşluktaki sesler boşuna:/Çanlarla ezanların ağız kavgası bu!”
Kıbrıs deyince akla vatan gelir, bayrak gelir, şüheda gelir. Şairimiz de “Şehit” dörtlüğünde bu manayı dile getiriyor: “Sessizce deyip ‘Kâbe’yi alsın sağına!’/Sarmış ana, son oğlunu son kundağına…/Ey Kıbrıs’ım, en çok yakışan süs ebeden-/Ölmezlerdir şehidinin toprağına!”
Türbeler evliyalar içindir ama aynı zamanda şüheda mekânıdır. Asya da bir “Türbe” dörtlüğü diker edebiyat toprağımıza; “Kurbanların –ey Kıbrıs’ımız, Kıbrıs’ımız./Öz kardeşimi, öz oğlumuz, öz kızımız…/Rahmet dileyen türbene – artık- kandil/Olmuş… Başucunda ağlar ay-yıldızımız!/Kıbrıs Rubaileri,” Bazı aylar zafer aylarımızdır. Ağustos gibi. Ama artık Temmuz da destan ayımızdır. Çünkü bu sıcak ayda, 15 Temmuz Destanı’nı yaşadık ardından 20 Temmuz’da Kıbrıs Harekâtı…
Arif Nihat Asya da “Temmuz” başlığını veriyor bir rubaisine; “Temmuz bu… yürek hızlı, nabız olur;/Akşamları, içler bile yıldızlı olur…/Kıbrıs’la beraber geçiren, bir geceyi,/Uykuyla geçirmediyse Kıbrıslı olur.”
Sakın “Kıbrıs’ı sadece Arif Nihat Asya mı destanlaştırdı?” diye düşünülmesin. Birçok kıymetli şairimiz de gönüllerindeki Kıbrıs sevdasını şiir meşaleleriyle tutuşturup koşturdular. Abdurrahim Karakoç’tan Abdullah Satoğlu’na kadar… Ama hepsinden bahsetmek bu yazının sınırlarını aşar. Biz örnek olsun diye Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’yı seçtik. Kıbrıs’ı unutmayan, ihmal etmeyen şairlerimize selam olsun. Vefât eden şairlerimizin kabirlerine rahmetler dolsun.
“Bir Gece Ansızın Gelebilirim”
Tabii sadece şairlerimiz ve yazarlarımız bu yolda eser vermemişler. Bestekârlarımız da birbirinden kıymetli besteler yapmış, sanatkârlarımız da bunları en iyi şekilde icra etmişlerdir. Kıbrıs’la ilgili olarak anlatılan şu manidar hatıra, bir bakıma yakın tarihimizin boy aynası gibidir:
Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan önce Rumlar, adada saldırgan Rumlara karşı savaşan Müslüman Türk mücâhitlerini olumsuz yönden etkilemek ve morallerini bozmak için, mevzilere yakın yerlerde “Bekledim de gelmedin.” şarkısını çalarlar. Kıbrıs Türkü askerleri de buna karşılık Bayrak Radyosu kanalında sözleri Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait olan şu şarkıyı dalga dalga bütün Kıbrıs’a duyururlar: “Bu kadar yürekten çağırma beni/Bir gece ansızın gelebilirim.” Çok sevilen bu şarkı, bugün de sınır ötesindeki hainlerin huzurunu bozmakta, teröristlerin uykusunu kaçırmakta, hatta özel harekâtçılarımızın ve bütün Mehmetçiklerimizin operasyon şarkısı olarak kullanılmaktadır. Kıbrıs’a, Kıbrıslı kardeşlerimize selâm olsun!
Mehmet Nuri YARDIM
YazarÇocukluk yıllarımızdan itibâren Tarık bin Ziyad bizim için diğer İslâm kahramanları gibi öncüydü ve büyük fetihlerin efsâne komutanıydı. Sonra bir fetret döneminde hem bu yiğit öncüyü hem de Endülüs r...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Kavramların neler olduğunu daha iyi anlamak için bazen irdelemek gerekiyor sanırım. Bu hem karşımızdaki insanı anlamamıza olanak verecek hem de sıkıntıların neler olduğuna dair bilgi sahibi olmamıza y...
Yazar: Erol AFŞİN
Bizler seferle emr olunmuş inanmışlarız. Bu sefere iyi hazırlandığımızda, ihlâsla, samîmiyetle ve usûlüne uygun hareket ettiğimizde seferin sonu Allah’ın izniyle zaferle neticelenir. Yeter ki biz, reh...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Edebiyatımızda Saat/Vakit VurgusuTürk edebiyatında saat ve vakit vurgusu birçok eserde, şiirlerde, hikâyelerde, romanlarda geniş şekilde yer almıştır. Hatta bu tema, sadece bu ana türlerde değil hatır...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM