HAYATI BESMELEYLE YAŞAMAK
Cahiliye Dönemi müşrikleri mühim
işlerine “Lat adına!”, “Uzza adına!” ve “Menat adına!” diyerek başlarlarken
Hıristiyanlar “Baba-oğul ve kutsal ruh adına!” diyerek başlarlardı. Hanif
dinine mensup olanlar “Bismike allahümme” ifadesini kullanırlardı.
Müslümanların kullandığı besmele yani “Bismillah’ir-Rahmani’r-Rahim.”
şeklindeki söyleyiş ilk defa Kur’an ile öğretilmiştir. Birçok inançta yüce bir
kuvvet olduğuna inanılan ilahi bir güce sığınarak işlere başlama anlayışı
vardır. Bu konuda ünlü filozof Eflatun şöyle söyler: “Biraz olsun bilge olanlar
ilahi bir kuvvete sığınmadan küçük büyük herhangi bir işe girişmezler.”
Besmelede geçen “Allah” ismi,
İslâm öncesi Arap şiirlerinde ve eski kitabelerde de yer almış bir kelimedir.
Çok tanrılı inanç yapısıyla Arabistan’da bazı kabilelerin “Allah” adıyla
bilinen bir tanrıya inandıkları bilinmektedir. O dönemde putperestler Allah’ı,
göğü ve yeri yaratan baş tanrı ve Mekke’deki Kâbe’nin Rabbi (Rabbu’l-Beyt)
olarak kabul ediyor, öteki tanrılarını da bu üstün tanrı ile insanlar
arasındaki bir aracı olarak görüyorlardı. Dolayısıyla “Allah” ismi Kur’an’dan
önce de kullanılmaktaydı. Bu bilgi bizi şirk dininde de “Allah” isminin
kullanıldığı bilgisine götürmektedir.
Demek ki marifet yalnızca Yüce
Allah’ın ismini zikretmek değil, onun ismini şirk unsurlarına bulaştırmadan
söyleyebilmektir. Bu durumda besmeledeki en önemli vurgu tevhid vurgusudur.
Basit bir ifade ile bizim “Allah” deyişimiz müşriklerin demesi gibi
olmamalıdır. Yani her besmele çekişimiz tevhid bilincimizi kamçılamalıdır.
Besmelede iki aynı kökten türeyen “Rahman” ve “Rahim” isimlerinin kullanılması,
Yüce Allah’ın merhametinin büyüklüğünü vurgulamaktadır. Dolayısıyla her iki
kelime de “merhametli” anlamındadır.
“Rahman” ismi dünyevî zamana
taalluk eden ve tüm mahlûkatı kapsayan bir merhamete işaret ederken, “Rahim”
ismi yalnızca ahirette mü’minleri kucaklayacak olan bir merhamete işaret
etmektedir. Klasik tefsir anlayışının ayrımı bu şekildedir. Besmelede bu iki
ismin kullanılması ve Kur’an’da bir istisna hariç bütün sûrelere besmele ile
başlanılması Yüce Allah’ın merhametinin kuşatıcılığına delalet etmektedir. Araf
Suresi’nin 156. ayet-i kerimesinde Yüce Allah şöyle buyurur: “Rahmetim her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.”
Bununla birlikte bir hadis-i
şerife göre Allah’ın rahmetinin gazabından çok olduğu bilinmektedir. Biri hariç
bütün surelerin başlangıcında besmele olduğuna göre sureleri anlarken “rahmet”
merkezli bir anlayışın benimsenmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Yani surelerin;
başlarındaki besmelede zikredilen “Rahman” ve “Rahim” isimleri ile alakalı bir
şekilde anlaşılması gerekmektedir.
Yüce Allah surelerin başında
esma-i hüna’sından başka isimler değil de bu isimleri zikrettiğine göre,
bundaki hikmetlere sırtımızı dönerek bir anlayış geliştirmek doğru olmasa
gerektir. Bir başka ifade ile rahmet merkezli bir tefsir anlayışını benimsemenin;
bahsedilen bu durumun bir gereği olduğunu söyleyebiliriz.
Besmelede Rahman ve Rahim
isimlerinin olmasından bizim çıkarmamız gereken bir hikmet de şudur: Besmele
hayatımızın merkezinde olduğuna göre besmelenin unsuru olan bu iki ismin
anılması hayatımızdaki “merhamet” faktörünün önemine işaret etmektedir. Yani
Müslüman her işinin başında Rahman ve Rahim’i zikrederek kendisi de o sonsuz
merhametin boyasıyla boyanır. Şayet sürekli Yüce Allah’ın rahmetini andığımız
hâlde, merhametten yoksun bir gönle sahip isek bu bizim o zikrin hakkını
veremediğimiz anlamına gelmektedir. Buna göre her besmele merhamete yapılan bir
vurgu ve insana merhametli olması yönündeki bir hatırlatmadır.
Başka bir ifade ile besmele
çekmek, “bilinc”e merhamet sinyali göndermektir. Ona merhameti hatırlatmaktır.
Bütün işlerine besmele ile başlayan mü’minler, Yüce Allah’ın şefkat ve
merhameti ile ilgili olan Rahman ve Rahim isimlerini söyleyerek hayatlarının
merkezine rahmeti her şeyi kuşatan Yüce Allah’ın hak dinini almış olurlar. Bu, Müslümanların
kendi kimliklerine yaptıkları bir vurgudur. Yani her besmele Müslüman kimliğini
besleyen güçlendiren bir unsurdur.
Besmele sekülerizmi reddetmektir.
“Sekülerizm” yani “dünyevileşme” felsefesinin en önemli hedefi Yüce Allah’ı
hayatın her alanından çıkartmaktır. Buna karşın bilinçli olarak besmele çeken
her Müslüman bütün işlerine Yüce Allah’ın ismiyle başladığından dolayı,
işlerini Yüce Allah ile alakalandırıyor demektir. Onun bu tavrı sekülerizmi
reddediş anlamına gelmektedir. Bu durumda çektiğimiz her besmele sekülerizme
bir itiraz niteliği taşımaktadır.
Müslüman olarak her işimize
besmele ile başlamamızın gerekliliği bize aynı zamanda şunu öğretmektedir:
Bizden her işimize besmele ile başlamamız istenildiğine göre, bizim her
işimizde Yüce Allah’ı hatırlama zaruretimiz olmalıdır. Yani bizler bütün
işlerimizi O’nun dininden bağımsız olarak düşünemeyiz. İşlerin başında
zikrettiğimiz besmele, bizim Yüce Allah’ın dininden bağımsız hareket etme
lüksüne sahip olmadığımızı göstermektedir. Besmelenin bir yönü de şudur ki
amellerimizi ibadete dönüştürücü bir kelimedir. Amellerin niyetlere göre olması
esprisinden yola çıkacak olursak, besmelenin niyetlerdeki bir “iman” vurgusu
olduğunu da söyleyebiliriz.
Bu durumda niyetlerde Yüce
Allah’ın rızasının her şeyin önüne getirilmesi, besmelenin de zikredilme
gayelerindendir. Besmele çeken insan bir bakıma zikreden insan demektir. Çünkü
her bir besmele bir hatırlayıştır. Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’ı anmaktır.
Yüce Allah’ı çokça zikretmenin yolu besmeleyi hayatın her alanına taşımaktır.
Aydın BAŞAR
Yazarİmâm-ı Busûrî’nin (ö.695/1296 [?]) Hz. Peygamber (s.a.v.)’i övmek, O’nun fizikî ve ahlâkî yönlerini dile getirmek için kaleme aldığı “el-Kevâkibü’d-dürriye fî medḥi ḫayri’l-beriyye” adlı ç...
Yazar: Fatih ÇINAR
Aziz Mahmud Hüdayi kimdir?Celvetiye Tarikatı’nın piri olarak bilinen Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri yaklaşık olarak 1541 tarihinde Şereflikoçhisar’da doğmuştur. Babası Fadlullah bin Mahmud’tur. Asıl ad...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bir gece Göynük‘te kaldıktan sonra, Akşemseddin Hazretleri’ni son bir kere daha ziyaret edip, son güllü dondurmalarımızı da yedikten sonra Göynük’ten ayrıldık. Her zamanki gibi nereye g...
Yazar: Aydın BAŞAR
Daha dün gibiydi. İyice hatırlıyorum. Hem istesem de unutabilir miyim ki? Millet olarak şehadet aşkıyla meydanlara indiğimiz, cephelere koştuğumuz, köprülere çıktığımız o kızıl geceyi… Anadolu’da da b...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM