Gönenli Mehmet Efendi ile Âmâ
Şairlere ilham olan, her karışı tarih kokan boynunda gerdanlığıyla şehirleri kıskandıran güzel İstanbul... Peygamberimiz’in övgüsüne mazhar olan Sultan Fatih'in bize emaneti İstanbul'un tarihî değerleri olduğu gibi manevî değerleri de saymakla bitmez. İnsanlığa rehber olan, gariplerin düşkünlerin elinden tutan, İslâm'ın sancaktarlığını yapan Allah dostları, İstanbul'un temel taşlarıdır ve gerçek sahipleridir.
İşte onlardan biri...
Rivayet odur ki; Gönenli Mehmet Efendi, Sultan Ahmet Camii’ne tayin edilince çevreyi incelemiş. Fakir ve düşkün kimseleri bulup ilgilenmek istemiş. O civarda oturan âmâ (kör) bir kimseyi tespit edip ziyaretine gitmiş.
- Efendim, ben Sultan Ahmet Camii’ne imam geldim. Hem sizi ziyaret etmek hem de üzerime düşen bir görev varsa onu yerine getirmek isterim, demiş.
Âmâ adam;
- Allah razı olsun, hoş geldiniz, diyerek buyur etmiş. Hocaefendi ile aralarında şu konuşma geçmiş:
- Maaşınız falan var mı?
- Hayır, yok.
- Peki, başka yerden geliriniz falan?
- Hayır, herhangi bir gelirim yok!
- Peki, neyle geçiniyorsunuz, diye sorunca âmâ öfkelenmiş:
- Bundan size ne efendi? Bir de imamsınız. Rızık kimden gelir hoca? Gidebilirsiniz, demiş.
Hocaefendi çıkmak zorunda kalmış. Lâkin o gece gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün sabah yine gitmiş ve kapıyı çalmış. Âmâ (kör) adam içeriden;
- Kimsin, diye seslenmiş.
- Dün kovduğun yüzsüz imam, cevabını vermiş hoca efendi.
Âmâ adam kapıyı açmış;
- Gene neye geldin, diye söylenmiş.
- Hiç efendim, ziyaretinize geldim. Beni bin defa kovsanız da yine geleceğim, demiş hoca efendi. Âmâ adam;
- Adın ne senin, ne derler sana, demiş.
Hocaefendi:
- Adım Mehmet Öğütçü, efendim. Gönenli Hoca diye tanırlar beni, diye karşılık vermiş. Âmâ adam bunu duyunca;
- Buyur gir içeri, konuşalım, diyerek içeriye buyur etmiş. Hocaefendi içeri girince âmâ adam:
- Kusura bakma hoca, dün kalbini kırdım. Hakkını helal et demiş ve işin sırrını şöyle anlatmış:
- Ben her gün sabah namazını kıldıktan sonra, “Ya Rabbi! Tüm güzellik senindir, nimet ve her şey senindir. Eğer rızkım gökte ise, yere indir. Yerde ise, çıkar. Uzakta ise yaklaştır. Haram ise, helâl et. Dar ise, genişlet ve elime ilet.” diye dua ederim. Sonra ellerimi yüzüme sürer sürmez, biri gelir sağ dizime vurur. “Aç elini!” der. O günkü ihtiyacımı verir gider. Bu her gün böyle devam eder.
Hocaefendi onu hayretle dinlerken âmâ adam sözlerine şöyle devam etmiş:
- Aynı zat bugün de geldi ve sağ dizime vurarak benim kısmetimi verdikten sonra, sol dizime vurarak, “Bunu da Gönenli Mehmed Efendi’ye ver.” dedi. Al kısmetini!
Büyük âlim, fakirlerin ve talebelerin mânevî babası Gönenli Hocaefendi, “İlâhî ya Rabbi! Hikmetinden sual olunmaz.” diyerek içli içli ağlamaya başlamış.
Sevgili arkadaşlar, tarihimizi iyi bilmeliyiz. Millî ve manevî kahramanlarımızı iyi tanımalı ve onları örnek almalıyız.
Şunu unutmayalım ki, tarihi ile bağlarını koparan milletler, yok olmaya mahkûmdur.
Kalın sağlıcakla...
Esra Elif ŞAHİN
Yazarİnsan etten ve kemikten oluşan bir varlık değildir. İnsanı 'insan' yapan ve diğer canlılardan ayıran özellikleri ve güzellikleri vardır. Yaratılmışların en şereflisi olan insanı değerli kıl...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN
Sevgili çocuk dostlarım;Aşağı köyün yakınlarındaki büyük araziye sirk kuruldu. Ömer’le Zeliş de gitmeyi çok istiyorlar. Hafize Teyze;-Çocuklar sirkler eğlenceli yerler gibi görünse de aslında hayvanla...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Uzun zamandır annesini izliyordu çocuk. Annesi, gözlüğünü yakına bakarken çıkarıp uzağa bakarken takıyordu. “Anne, niye uzağa bakarken gözlük takıyorsun?” diye dayanamayıp soruverdi bir gün. “Uzağı iy...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Sevgili arkadaşlar, okulların tatil olmasıyla hepimizde bir telaş başladı. Tatil programı yapanı mı arıyorsun, okul masraflarını çıkarmak için simit mi satayım, yoksa ayakkabı mı boyayayım, diye düşün...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN