Gençlik Yaşlanmasının Temel Sebepleri: İman Zâfiyeti ve Amaç Kaybı
İslâm dünyası, iki milyara merdiven dayamış bir nüfusa sahip. Bu nüfusun kâhir ekseriyetini gençler oluşturuyor. Hâlâ buna rağmen İslâm dünyasının kendi aleyhine yönelik askerî, fikrî, kültürel ve siyâsî saldırılar karşısında mukâvemet gösterecek güçlü bir iradesi yok. Bunun temel sebeplerinden birisi birçok ülkede halk desteğine dayanmayan iktidarların varlığı ve ekonomilerin dışa bağımlılığı.
Maalesef bu ülkelerin çoğu, ABD ve Batı ülkelerinin vereceği yardımlarla ayakta duruyor. Böyle olunca zengin olan ülkeler, fakir ülkelerin hemen hemen bütün kurumları, rejimleri ve güvenlikleri üzerinde söz sahibi oluyor. Paraya sahip olanlar siyâsete, siyâsete sahip olanlar dünyaya hâkim oluyor.
Ne yazık ki, çoğu Müslüman ülkenin durumu bundan farklı değil. İslâm ülkeleri halkın irade beyanına dayalı iktidarlarını oluşturmadığı, maddî refahlarını öz kaynaklarından sağlamadıkları müddetçe tam bağımsızlıklarını garanti altına almaları imkânsız görünüyor. Bu sebeple, sömürgeci ülkelerin emir kulu olmaya devam ediyorlar.
Gazze soykırımı karşısında İslâm dünyasının çaresizliği bunun en açık örneği. İslâm İşbirliği Teşkilâtı’na üye olan ülkeler ortak bir boykot kararı bile alamadılar. Aksine bazı ülkeler Siyonistlerle dirsek teması hâlinde bulunmaya devam ediyor. Siyonist soykırımcı bu dirsek temasını Gazzeli Müslümanların direnişini kırmak için havadan attıkları bildirilerde de ortaya koydu.
İşgalci İsrail Gazze Müslümanlarına şunları söylüyor: “Kaderinizde yalnız bırakıldınız. Sizinle ne ABD, ne de Avrupa ilgileniyor. Hatta şu anda müttefikimiz olan ve bize para, petrol ve silah sağlayan Arap ülkeleri bile sizinle ilgilenmiyor. Yalnız bırakıldınız. Onlar size sadece kefen gönderiyor.” Ne yazık ki, durum bu. Gazze’nin Endülüs olmasından korkuyoruz.
İslâm dünyasındaki yöneticilerin ve halkların emperyalist güçler tarafından alenen aşağılanması karşısında bu Müslüman halkların bir parçasını oluşturan gençler de rencide oluyor. Umutlarını yitiriyor. Hâlbuki bu gençlerin yaşları daha genç, güçleri genç, ancak hırsları kırılmış, yarınlarından ümit kesmiş, kararlılıkları kalmamış, vizyonları kaybolmuş ve geleceğe bakışları karanlık ve kasvetli bir görünüm arz ediyor.
Dahası sanki bu gençler; yaşlarının en kötü yaşına ulaşmış, yaşlılık kemiklerini yemiş, sırtlarını kamburlaştırmış, başlarını öne eğmiş, göz kapaklarını sarkıtmış gibi görünüyor. Depresyonda olan bu gençler hayatlarının baharında kışı yaşıyor. Âdetâ tükenmişlik sendromu içinde bulunuyorlar. Bu vebalden nasıl kurtulacağız?
Gençlik yaşlanmasının arkasında birçok sebep vardır; ancak en etkili olan iki sebepten birisi iman zayıflığı, diğeri ise amaç kaybıdır. İman zayıflığına gelince... Yüce Allah'a şuurlu ve bilgi temelli bir imân, kalplerin ve rûhların can suyudur, enerji kaynağıdır. Gençleri ve bütün inananları ayakta tutan, dirilten, coşturan, dirençlerini güçlendiren ve etraflarındaki umutsuzluk rüzgârlarına karşı onlara mukâvemet aşılayan işte bu imândır.
Allah'a imân, gençlerin kalplerine cesâret aşılar, böylece onların geleceğe karşı korkuları kaybolur, kendilerine olan güvenleri artar. Güven ise umutsuzluğu yok eder. Çünkü Allah’tan ümit kesilmez. Şayet gençlerimiz istidlâlî bir imânla Yüce Rabb’imize inanırlar ve bu imânları da kalplerine kök salarsa, belâ ve musîbet dalgalarını atlatmak, karşılarına çıkan engelleri ve zorlukları bir bir aşmak onlara kolay gelir. Çünkü inancımızda her zorluktan sonra bir kolaylık, her sıkıntıdan sonra bir genişlik vardır.
Müslüman için bu dünya hayatı, hangimizin daha güzel amel işlendiğinin denendiği bir yerdir. Onun için yapılması gereken gençlerimize yeniden Allah inancını aşılamak ve aksiyoner bir rûh kazandırmaktır. İman ve aksiyon bütünlüğüne sahip olan bu ruh sayesinde onlarda ümit duyguları yeşerir ve gelecekte önlerine çıkabilecek olan her türlü karamsar havayı kolayca dağıtabilirler.
İslâm inancına göre, aslâ mağlûp olmayan, aksine dâimâ egemen ve güçlü olan, ortağı ve benzeri bulunmayan tek varlık Cenâb-ı Hak’tır. O, Kâdir-i mutlaktır. Gerek mülk ve saltanatında, gerekse melekûtunda kendisine gâlip gelecek hiçbir güç yoktur. Bütün güçler O’nun kudreti karşısında izâfîdir, itibârîdir. O, kendisi mağlûp edilemeyen fakat mağlûp edendir. Böyle bir Allah inancına sahip olan gençlerimizde özgüven duygusu daha bir güçlenir ve sorumluluk bilinci daha çok artar.
İslâm gençliğinin yaşlanmasında ikinci etken, hedef ve amacı kaybetmektir. Gençlerde amaç ve hedefin netliği, olumlu ve faydalı çalışmalara yönelik ilk motivasyondur. Hatta mükemmelliğe, ilerlemeye, rekâbete ve zafere doğru bir teşviktir/ şevklendirmedir. Genç adam hedefini kaybederse, kendisine verilen verili hayatın nerede başladığını veya nerede bittiğini bilmeden kendini kaybeder. Derin bir kimlik krizi girdabına yuvarlanır.
Kıblesini kaybetmiş bir neslin bu krizden çıkması zorlaşabilir. Gençlerimizde bu krizi derinleştirmek isteyenler, onlara; çalışmayan, üretmeyen sadece eğlenceye ve cinsel yaşama odaklanan hedonist ve nihilist yaşam tarzları sunuyor. Gençlerimizin asıl hedefleri, nihilist düşüncelerle perdeleniyor.
İslâm dünyasında bu hedefsizlik ve adâletsizlik politikaları, nihilist bir gençliğin yetişmesine hizmet ediyor. Bu ilhâdî nihilist ve hedefsiz yaşam tarzı, gençliğimizi esir alıyor. Onları dinden, ahlaktan ve değerlere bağlılıktan uzaklaştırmakla kalmıyor, bir de umutsuzluk ve karamsarlık aşılıyor.
Gençlerin hevâsına hitap eden bu nihilist düşünce ve yaşam tarzı, onların nefislerini okşuyor, şımartıyor ve zihinlerini idlâl ediyor. Sosyal medyanın etkisiyle bu nihilist düşünce ve yaşam tarzı, inanç hayatına da taşınıyor. Böylece inanç ve ahlâkî değerlere karşı kayıtsız, umarsız ve lâkayt bir nesil yetişiyor.
Benlikleri şişiren, şehvete çağıran ve sorumluluk yüklenmekten uzaklaştıran bu hiççi felsefe, varoluşun da en büyük tuzağı hâline geliyor. Çünkü hiççilik ideolojisinin en büyük düşmanı, din, ahlâk ve sorumluluk bilinci taşımaktır. Değerlerin bir bariyer gibi algılandığı bir toplumda her türlü âidiyet, saygı ve güven duygusu ortadan kalkar. O zaman, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” diyen anarşist bir nesil yetişir. Bu gelişmenin farkında olarak hayatın anlamına dair ciddî çalışmalar yapılması gerekir.
Sonuç olarak bugün gençlerimizin birincil hedefleri nefsânî ihtiyaçları haline gelmiş görünmektedirler. Hayatlarındaki arayışlar, sadece ihtiyaçlarını elde etmeye dönüşmüş, hedefleri eriyip gitmiştir. Bu konuda gerek resmî ve gerekse sivil toplum önderlerine düşen görev, gençliğimize yeniden güçlü bir iman bilinci ve amaçlı bir hedef göstermektir.
Bu iki değerin gerçekleştirilmesi için gençlerimize mutlaka âidiyet duygusu kazandırılmalıdır. Âidiyet ve mensûbiyet duygusu ise ancak dinî şuur, tarih ve millet bilinciyle güçlendirilebilir. İnsan hayatı iniş ve çıkışlarla doludur. Zorlukların üstesinden gelmek köklü bir iman, güçlü bir irade ve milletinin değerlerine duyulan güven ve bağlılıkla sağlanabilir.
Çünkü bireysel değişim olmadan toplumsal değişim olmaz. Geleceğimizi inşâda rol oynayacak ve milletimizin sorumluluğu omuzlarına yüklenecek olan gençlerimizin iman zâfiyetini ve hedefsizliğini yenmek toplum önderlerinin ertelenemeyen görevleri arasındadır. Çünkü bizler geleceğimizi ya bu gençlerimizle kazanacağız ya da bu gençlerimizle kaybedeceğiz. O hâlde İslâm varlığının kıyâmet sabahına kadar devam etmesini istediğimize göre gençlerimize yönelik bu hizmetler aslâ ertelenmemelidir.
Ramazan ALTINTAŞ
YazarDedemin ninemin irfan bahçesiToprağı sevmeyi öğretti bize.Erenlerin yurdu cennet vatanıBayrağı sevmeyi öğretti bize.Asırlık çınarı, öğüdü bildikMemlekete âşık yiğidi bildikBaşımızın tâcı şehidi bildik...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
İslâm’ın temel inançlarından birisi kazâ ve kadere imân etmektir. Kader, Yüce Allah’ın ezelden ebede kadar olacak olan olayların, zamanını, mekânını ve niteliklerini bilmesidir. Yüce Allah’ın bi...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Halid bin ZeydDoksanına ramak kalmış,Kalmamış cihaddan geri,Konstantin’i fethe gelmiş,Eyyûb Sultan Hazretleri…Bir hâdise edip rağbet,Bunca çetin yolu katet!Bu ne sabır, ne kerâmet;Eyyûb Sultan hazretl...
Şair: Halil GÖKKAYA
Vakıf, Arapça bir kelime olup, “durmak, durdurmak ve haps etmek” gibi anlamlara gelir.[1] Istılâhta ise, bir mülkün menfaatini insanlara tahsis edip, “ayn”ını Allah’ın mülkü hükmünde, temlik ve temell...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ