Filistin Direnişine Sosyolojik Bakış
Sosyoloji; insanların oluşturduğu toplumların her türlü faaliyetlerini farklı bir açıdan inceleyen bir bilimdir. Görüşlerini sistematik temellerle beslerken konulara eleştirel yaklaşımlar getirir. Biz bu yazımızda Filistin’deki yaşanan olaylar perspektifinden Müslüman toplumların yapısını, Murabıtların organizasyon ve iman gücünü, bölgedeki değişimi, dönüşümü ve meselenin bizlere verdiği sosyal mesajları incelemeye çalışacağız. Ayrıca, ülkelerin Filistin meselesiyle ilişki ve etkileşimlerini, sosyal davranışlarını açıklamaya gayret edeceğiz.
Mescid-i Aksâ, İslâm’ın üç kutsal mabedinden biridir. Bu kutlu mekân, tüm Müslümanların ortak onur değerleriyle sahip çıkmaları gereken izzetli ve şerefli “etrafı mübarek kılınan” bir mekândır. Tarih boyunca İslâm coğrafyasına yönelik birçok saldırı yaşanmıştır.
Ancak Müslümanlar, samimiyet ve iman gücüyle her türlü saldırıya karşı direnmiş; mücadele ve mücahede ruhuyla hareket etmişlerdir. Hz. Ömer’in Kudüs’ü İslâm’la buluşturması, Selahaddin-i Eyyûbî’nin Mescid-i Aksâ’yı hürriyetine kavuşturması, Sultan Baybars’ın bölgeyi savunması gibi olaylar, Müslümanların tarih boyunca azimli ve kararlı duruşlarının birer örneğidir.
Hazreti Ömer misali kutlu fetih sancağıyla
Müslümanlar yürüyecek Kudüs bizi çağırıyor
Yürekler hep “bir” atıyor kardeşlik birlik bağıyla
Hakk dinini koruyacak Kudüs bizi çağırıyor
Kudüs, Müslümanlar için can, hayat, varlık sebebi ve anlam haritasıdır. Kudüs’ün esareti, her Müslümanın yüreğini sarsan ve gönlünü paramparça eden tarifsiz bir acıdır. Osmanlı Devleti (Kanal cephesindeki mağlubiyetin ardından) mahzun bir şekilde bölgeden çekilmek zorunda kalınca; Filistin sahipsiz kalmış ve maalesef Mescid-i Aksâ’nın üzerine nâmahrem eli değerek, siyonist esarete mahkûm olmuştur. Yaklaşık yüz yıldır Filistin’de acı, gözyaşı, şiddet ve vahşet hiç dinmemiştir.
İslâm Ülkelerindeki Batılı Değerlere Dayalı Politikalar
İslâm coğrafyası, sömürgecilik sarmalından kurtulmak için uğraşırken, bağımsızlık mücadeleleri verirken, yeni bir sömürgecilik dalgasıyla karşılaşmıştır. Yerli işbirlikçilerle yönlendirilen devletler kurulup, istihbarat teşkilatları faaliyet göstermeye başlamıştır.
Müslüman halkların kendi kaderlerini belirleme şansları ellerinden alınmıştır. İslâm ülkeleri arasında çatışma ortamı oluşturmak adına mikro milliyetçi politikalar, etnik çatışmalar, mezhep kavgaları ve aşiret çatışmaları teşvik edilmiştir. Bu süreçte İslâm ülkelerine dayatılan kukla rejimler, batılı değerlere dayalı politikalar, askerî darbeler, yolsuzluklar, ekonomik gelişmelerden mahrumiyet ve insan hakları ihlalleri, bağımsızlık adı altında gerçekleşen birçok haksızlığı beraberinde getirmiştir.
Müslümanlar, kardeşlik bağlarını sürdürmeye çalışırken, yöneticileri İslâm coğrafyasından kopuk bir siyaset izlemişlerdir. Bu nedenle halklarının sorunlarına kayıtsız kalan yöneticiler, Müslümanlar arasındaki dayanışmanın önüne geçmiştir.
Bu iç içe geçmiş sorunlar, Müslüman halkları birbirinden koparıp, birbirine düşman hâle getirmiştir. İslâm coğrafyasındaki bu çalkantılı dönem, halkın kendi kaderini belirleme arzusunun engellenmesi ve küresel güçlerin kontrolü altına alınması açısından son derece kritik bir süreçtir.
İslâm ülkeleri içindeki iç karışıklıklar, Harem-i Şerif’in talan edilmesine âdeta zemin hazırlamıştır. Bölgedeki Müslümanlar parçalanıp, ayrıştırılmış, birbirleriyle çatıştırılmış, birbirinden kopuk bir yaşam sürmeleri sağlanmıştır. Bu iç zayıflık, her bir ülkenin kontrol altına alınmasına vesile olmuştur.
Afganistan’ın Sovyet işgali, İran-Irak savaşı, Körfez savaşı, Bosna’nın soykırıma uğraması, 11 Eylül saldırıları sonrası Afganistan’ın ateş çemberine dönüşmesi, Somali’nin iç savaşa sürüklenmesi, Yemen’in tarumar olması, Libya’nın iç karışıklığı, Mısır ve Sudan’ın darbelerle zayıflatılması, Suriye’nin yapay terör örgütleri aracılığıyla parçalanması, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali, Keşmir Müslümanlarının dramı, Myanmar’daki Müslümanların Budistler tarafından katliamı, Doğu Türkistan Müslümanlarına yapılan soykırım, Akdeniz’in savaş arenasına dönüşmesi gibi bir dizi sorun yaşanmıştır.
Oğuzhan AYDIN
Yazarİzzeddin el-Kassâm, Suriye'nin Lazkiye iline bağlı Cebele'de doğdu. Babası, bir medresede öğretmenlik yapıyor ve şeriat mahkemesinde görevliyken, aynı zamanda bölgedeki Kâdirî Tarikatı’nın lideriydi. ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Allahu Teâlâ, Hûd Sûresi 15-16. âyetlerde şöyle buyurmaktadır: “Kim, (yalnız) dünya hayatını ve ziynetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbi...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Özbekistan bizim hem maneviyat otağımız hem de ata yurdumuzdur. Türk birliği açısından yüksek ehemmiyete sahip Özbekistan’a yapmış olduğumuz bir ziyaretimizi sizlerle paylaşacağım.Bu ziyaretim sırasın...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığa hayat düsturu olarak gelmiş, Yüce Allah’ın son evrensel mesajıdır. O’nun Peygamberi de bütün insanlığa gelmiş son evrensel elçidir. Bu konu, âyetlerde şöyle ifade edili...
Yazar: Ali AKPINAR