Esmâ-i Nebî: Müktefî
Müktefî: İktifâ Eden, Yetinen (s.a.v.)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek isimlerinden bir de Muktefî idi. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) risâlet görevi verildikten sonra o, vazifesini yerine getirebilmek için bir insan olarak elinden gelen bütün gayreti sarf etmiştir. İslam’ı insanlara tebliğ ettiğinde söylediklerine inananların yanında ilahi mesajı kabul etmeyenler de vardı.
İnanmayanlar Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlara sözlü olarak karşı çıkarken gösterilen tepkiler bazen ambargo ve baskı gibi fiziksel şiddete varıncaya kadar ileri aşamalarda da olmuştur. Peygamber ve sahabe bunlarla mücadele ederken bazen çok sıkıntılı günler yaşamışlardır.
Ama bu zor günlerde Müslümanlar birbirine destek olmuş, her türlü yokluğa katlanmışlardır. Yine bu uğurda birçok maddi ve manevi baskılara maruz kalmış, evlerinden ve yaşadıkları yerlerden hicret etmişlerdir. Bu zor günlerde bazen yiyecek bulamadıkları, çok az bir katıkla günlerini geçirmek zorunda kaldıkları da olmuştur. Karşılaştıkları zorluklar, birbirleriyle yardımlaşarak atlatılmış, Allah’ın yardımıyla da başarıya ulaşılmıştır.
Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: “Ebû Talha, Ümmü Süleym’e; “Ben Rasûlullah’ın sesini zayıf işittim, aç olduğunu biliyorum, yanında yiyecek bir şey var mı?” dedi. Ümmü Süleym, arpadan yapılmış birkaç tâne ekmek çıkardı. Sonra başörtüsünü çıkardı da onun bir kısmıyla ekmekleri sardı. Sonra bohçayı benim elbisemin altına gizledi. Örtünün bir kısmını da bana ridâ yaptı. Sonra beni Rasûlullah’a gönderdi.
Enes dedi ki: Ben de bunu götürdüm. Rasûlullah’ı mescidde otururken gördüm, yanında insanlar vardı. Ben onların yanına varıp dikildim. Rasûlullah (s.a.v) bana; “Seni Ebû Talha mı gönderdi?” diye sordu. Ben: “Evet.” dedim. Rasûlullah; “Yemek için mi?” dedi. Ben: “Evet.” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah, yanında bulunanlara; “Kalkınız!” buyurdu. Sonra yürüdü, ben de onlarla beraber Ebû Talha’nın yanına gelene kadar yürüdüm ve durumu ona haber verdim.
Ebû Talha, annem Ümmü Süleym’e, “Ümmü Süleym! Rasûlullah insanları getiriyor, ancak onlara yedirebileceğimiz bir yemeğimiz yok.” dedi. Ümmü Süleym, “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedi. Enes dedi ki; “Ardından Ebû Talha gitti, nihayet Rasûlullah’a kavuştu. Ebû Talha, Rasûlullah ile beraber geldi, ikisi içeriye girdiklerinde Rasûlullah, “Ümmü Suleym! Yanında ne varsa getir!” buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi.
Rasûlullah emretti, ekmekler parmak ile küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Süleym bunun üzerine yanında bulunan yağ tulumundan biraz yağ sıktı ve onu bulayıp katık yaptı. Sonra Rasûlullah o katık hakkında Allah’ın söylemesini istediği şeyleri buyurdu.
Sonra; “On kişinin girmesine izin ver!” buyurdu. Ebû Talha on kişiye izin verdi. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Sonra Rasûlullah tekrar; “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebû Talha onlara da izin verdi. Onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarı çıktılar.
Sonra Rasûlullah tekrar, “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebû Talha on kişiye daha izin verdi, onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarı çıktılar. Sonra Rasûlullah, “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebû Talha onlara da izin verdi, onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarı çıktılar. Böylece topluluğun hepsi yedi ve doydu. Bu topluluk yetmiş veya seksen kişi idi.” (Muvatta, Sıfatu’n-Nebî, 19)
Editör
YazarÇocuklara hoşgörü değerini öğretmek, aile ortamında başlar ve büyük önem taşır. Aile, çocuğun gelişiminde en etkili kurumdur ve anne-babaların tutumları, çocuk üzerindeki etkileriyle şekillenir. Hoşgö...
Yazar: Editör
Hz. Peygamber (s.a.v.), asıl amacının Allah’ı sevmek ve bu sevgiyi başkalarına da aşılamak olduğunu belirtmiştir. Bu doğrultuda, tebliğ ve insanlarla iletişiminde sevgiyi merkeze almış ve sosyal yaşam...
Yazar: Editör
“Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” (s.a.v)Sevgili peygamberimizin mübarek isimlerinden bir ide “Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” idi. Allahü Teâlâ, her şeyden evvel, yâni hiçbir şeyi yaratmadan önce, ken...
Yazar: Editör
Hoşgörü, İslâm ahlakının temelini oluşturan bir erdemdir. Bu erdem; insanları yargılamadan, kırmadan ve aşağılamadan, affedici ve anlayışlı olmayı içerir. Hoşgörü, farklı inanç ve görüşleri kabullenme...
Yazar: Editör