ESKİ TÜFEK
Ben bir tarihim oğul... Ben sizlerden ayrıyım. Hamurum ayrı¸ mayam ayrı... Sizlere ayak uyduramam¸ sizinle bir olamam. Yaşlandım artık. Bir ayağım çukurda. Daha öğretmenleri bile seçemiyorum. Yaşlılıktan mıdır¸ nedir¸ çoğunun adını bile çıkaramam. Bir müdür beyin adını bellemişim. Gayrısını tövbe öğrenemiyorum. Aha şu merdivenler öldürüyor beni. Onları silip süpürmek hayli yoruyor insanı. Kalbim çarpıyor. Teskere bekleyen asker gibi Mevlâ'ma kavuşmayı bekliyorum.
Ben bir tarihim oğul... Ben sizlerden ayrıyım. Hamurum ayrı¸ mayam ayrı... Sizlere ayak uyduramam¸ sizinle bir olamam. Yaşlandım artık. Bir ayağım çukurda. Daha öğretmenleri bile seçemiyorum. Yaşlılıktan mıdır¸ nedir¸ çoğunun adını bile çıkaramam. Bir müdür beyin adını bellemişim. Gayrısını tövbe öğrenemiyorum. Aha şu merdivenler öldürüyor beni. Onları silip süpürmek hayli yoruyor insanı. Kalbim çarpıyor. Teskere bekleyen asker gibi Mevlâ'ma kavuşmayı bekliyorum.
Ben bir eski tüfeğim oğul… Siz bilmezsiniz beni. Şu sakalları değirmende ağartmadım. Aha şu madalya benim her şeyim. Milli Mücadelede doğuda Kazım Karabekir Paşa'nın askeriydim. Çok savaş verip kan döktük bu topraklar için. Rahmetli babam da Osmanlıda askerdi. Tam bir Osmanlıydı... 93 harbinde Kafkas cephesinde büyük kahramanlıklar göstermiş¸ Abdülhamit Han'dan madalyası bile vardı. Osmanlı deyince yerinde duramazdı. "Dünyada Osmanlı gibi bir devlet daha olamaz" derdi. O¸ Osmanlıda asker olmayı en büyük şeref sayardı. Evet oğul¸ ben de Türk ordusunun askeri olmakla ve onun madalyasını taşımakla övünç duyuyorum. Sen doğudaki Ermeni mezalimini bilir misin oğul? Çok korkunçtu çook. Aha şu bacağımın aksamasını ona borçluyum. Doğuda Ermeniler gâvurların kışkırtmasıyla bize karşı savaş açtılar. Elimizde kötü tüfeklerle Karabekir Paşamın emriyle bir Ermeni baskınını püskürttük. O esnada bacağıma bir kurşun yedim. Ermeni kahpesinin attığı kurşun¸ o zamanlar doktorların dediğine göre siniri mi zedelemiş ne yapmış bilemiyorum. İşte böyle sakat kaldım. Biz onları kovaladık ya¸ onlar da gidip başka erkeksiz köyleri basmışlar. Kadın¸ kız¸ çocuk dememişler hepsini öldürmüşler.
Bazen madalyama bakıp bakıp o günleri hatırlıyorum. Fakat nerede bu nişanın haysiyeti. Hiç itibar eden yok şimdi ona. Biliyor musun? Köyden şehre ilk geldiğim günü hatırlıyorum da¸ içim burkuluyor.
Neden mi? Dur onu da anlatayım. Köyde tarlasız¸ geçimsiz kalınca¸ bizim köy okulunun muallimi bana bir pusula vererek¸ bu yatılı liseyi tarif etti. Müdür Beyin hemşehrimiz olduğunu söyledi. Senin anlayacağın buraya hademe olarak yerleşmemi bizim muallimle Müdür Bey sağladılar. Neyse demem o değil¸ ben şehre geldiğimin daha ilk günü¸ şu yakamda asılı madalyaya ve sakalıma bakmaksızın bütün paramı çarptılar. Elin koca şehrinde parasız¸ pulsuz kaldım. Bu okulu sordum uzak dediler. Yayan gidemezmişim¸ bir otobüse binmeliymişim. Nasıl binerim parasız pulsuz? Yürürüm desem¸ sırtımda heybeyle sakat bacağımla çok zor olacak. Dizlerimde eskisi gibi derman da yok. Aklıma madalyonum geldi. Nede olsa gazilik vardı. Bu memleket için zamanında çok kan akıtmıştık. Sakalıma ve yaşıma bakarak belki parasız götürürler diye düşündüm. Otobüsü sordum¸ durağını çok geçmişim. Atladım bir dolmuşa. Şoför para deyince¸ utana sıkıla "Param yok" dedim. Allah kimseyi parasız pulsuz koymasın evlat. Çok zor oluyormuş meğer. Şoför bana ters ters bakıp "Niye bindin öyleyse babalık" dedi. Yorgunum dedim¸ yürüyecek halim yok dedim¸ anlamadı. Madalyonu gösterdim¸ zamanında bu memleket için çok savaşlar verdik dedim¸ dinlemedi¸ bağırdı¸ rezil etti beni. Üstelik de yarı yolda indirdi. Aldı mı içimi bir korku. Koca şehirde garibim. Yol yordam bilmem. Gözlerim dolu dolu oldu. Haydi¸ oğlum Mehmet dedim kendi kendime. Dabana kuvvet yürüdüm. Yürürüm yol bitmez¸ sorarım köşeyi dön yürü derler. Ne bitmez tükenmez köşelermiş. Yürü Allah yürü... Gücüm dermanım tükenmiş. Derken okulu bulup buraya hademe olarak kapağı attım. Diyeceğim bu madalyonu almak için verdiğimiz mücadele unutulmuş¸ gazilik kimin umurunda.
Her neyse¸ bırakalım tarih lâkırdısını¸ sıkılıyorsunuz herhalde. Demek sen Konyalısın¸ sen de Kayseri'densin öyle mi? Yani Mevlâna ve hocası Seyyit Burhanettin'in memleketinden haa? Ne güzel. Demek bu yıl okulu bitiriyorsunuz? Veda gecesi yapacaksınız öyle mi? Beni de aranızda görmek istiyorsunuz ha? Yok¸ oğul yok! Ben anlamam onlardan. Ben ayak uyduramam size. Yaş günüymüş¸ veda geceleriymiş ben anlamam. Benim töremde yazmaz onlar. Siz bu icatların hepsini gâvurdan aldınız değil mi? Ya gâvur bizden ne aldı? Neyimizi kabul etti? Anneler günü demiş¸ fakat bunun yanında bizim dünyada tek olan çocuk bayramını kendi yurdunda kutlamış mı? Türk anasına yılda bir gün mü düşer oğul? "Cennet anaların ayakları altındadır" diyen iki cihan güneşi¸ yılda bir günle ananızın hakkını ödersiniz mi demiş. Yok¸ oğul yok! Kanmayın onlara. Bakıyorum şimdi hep gâvurlar dost olmuş bize. Yunan bile¸ Moskof bile. Hâlbuki rahmetli babam "Moskof kini bitmez" derdi. Şimdi bakıyorum Moskof kini bitmiş¸ bitmiş de içimize bile girmiş. Neyse sözü hep dolaştırıp tarihe getiriyorum değil mi? Ne yaparsın be oğul¸ eski hatıralarımızla yaşıyoruz. Ben de bir tarihim zaten.
Ne güzel¸ iki civansınız. Bilir misiniz oğlan evladı babaya yarı yardımdır. Benim de iki çocuğum vardı. Biri kız¸ biri oğlan. Kızdan bir de torunum var. Arada bir mektupları gelir¸ torunumun kokusunu duyarım o satırlarda. Oğlan da böyük mektep de okuyordu güya. Okumak kim¸ bizim hayırsız kim? Boykot bahanesiyle bazı kavgalara ve anarşiye karışmış onun için içeri tıktılar. Bana da "hep seni sömürüyorlar" derdi. Ne demek isterdi bir türlü anlayamazdım. Bir gün bana ne dedi biliyor musunuz? Ben zenginlerin toprağını korumak için kan dökmüşüm. Vay Gazi Mehmet Çavuş vaay! Böyle mi evlat yetiştirecektim? Bazen düşünüyorum da¸ biz mi evlatlarımızı yetiştiremedik¸ yoksa mektepler mi? Mahpus damına düşünce belki cezasını düşürebiliriz diye avukat tutup tarlayı¸ tahtı sattım. Baba yüreği bu evlat¸ dayanılmıyor işte. Şimdi mektup ta yazmaz. Bilmem ki nice oldu.
Yaa işte böyle oğul. Niye öyle durgunlaştınız? Kendi derdimle üzdüm sizleri değil mi? Sıkıldınız mı yoksa? Boş ver be evlat. Size yüksek mekteplerde nasihat olur diye anlattım bunları. Işık tutar belki yolunuza. Ne o gidiyor musunuz? Peki¸ peki¸ hadi siz işinize bakın oğul. Selam söyleyin arkadaşlarınıza¸ veda gecenize neden gelemediğimi anlatın bir bir.
Ümit Fehmi SORGUNLU
YazarKemal şantiyeden geldi¸ sabah giderken bahçenin en çok güneş alan köşesine koyduğu suyla duşunu aldı. Her zamanki gibi biraz üşüdü ama su ısıtmak zor geldiği için hep böyle yapardı.Kemal şantiyeden ge...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU
Hiç şüphesiz ki¸ Necip Fazıl’ı ölümünün 24 üncü yılında dahi unutturmayan ve her yıl kapsamlı olarak anılmasına vesile olan tek unsur yürekten inandığı İslâm davasıdır.Hiç şüphesiz ki¸ Necip Faz...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU
Yazar/ Çizer: Emily Gravett Çevirmen: Sima Özkan Yıldırım Sayfa Sayısı: 36 Yaş Aralığı: 4-6 Yayınevi/Yılı: Beta Kids Yayınları/2016 İşlenen Konular: Çevre bilinci, doğal hayat, temizlik ve düzeni...
Yazar: Tuğba Karataş AYDAN
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ