EDİTÖR’DEN...
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) İslâm toplumunu inşa ederken, insanı merkeze alan bir tebliğ metodu izlemiş, cinsiyeti esas almamıştır. Eşrefi- mahlûkat olarak yaratılan insanın, ‘halifelik’ onurunu ve sorumluluğunu ‘insana’, yani hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Hz. Ömer (r.a.)’in İslâm öncesi cahiliye toplumunda kadının durumunu gözler önüne seren şu ifadeleri çok ibret vericidir: “İslâm öncesinde bizler, kadınlara hiç değer vermezdik. Ne zaman ki İslâm geldi, Allah onlardan söz ettiği zaman artık bir takım haklara sahip olduklarını anladık.” Sahabe-i kiram efendilerimiz kadınların hukukuna riayet etmiş ve onların onurunu muhafaza etmişlerdir. Nitekim Abdullah İbn-i Ömer, bunu açıkça itiraf etmektedir: “Peygamber (s.a.v.) zamanında hakkımızda vahiy inmesinden korktuğumuz için kadınlar (aleyhine) söz etmekten, onların haklarını çiğnemekten ve onlara sert davranmaktan çekinirdik. Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince onlara çok söz söyler olduk ve kusurlarımız da arttı.” Havle binti Sa’lebe hakkında Mücadele Suresi’nin nazil olması ve Rasûlullah (s.a.v.)’a gelerek: “Gördüğüm her şey erkekler hakkındadır, kadınlarla ilgili bir şeyi hiç göremedim.” diye serzenişte bulunan Ümmü Ammare el-Ensarî’nin bu sözleri üzerine “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (33/Ahzab, 33) ayetinin inzal olması buna sadece bir örnektir. İslâm’ın kadına kazandırdığı haklar hakkında batılı ilim ve fikir adamları da hayranlıklarını gizleyememiş ve bu hususta İslâmiyet’i methetmekten kendilerini alamamışlardır. Mesela: Stanley Lane-Pool der ki: “Muhammed’in kadınlara ait hususlarda yaptığı mühim derecedeki değişiklikleri, hiçbir büyük kanun koyucu yapmamıştır. Kadınlara ait hükümler herhalde Kur’an’ın en ince noktalarına kadar, tedvin edilmiş olan ahkâmdır.” Yine bu mevzuda Will Durant; “Muhammed, Arapların kız çocukları öldürmelerine son verdi. Hukuk davaları ile mali konularda kadını erkekle eşit duruma getirdi. Kadın her meşru mesleğe girebilir; kazancını kendine alıkoyabilir; mala ve mülke varis olabilir ve servetini istediği gibi tasarruf edebilir.” demektedir. Asr-ı Saadet’te kadınların toplum içindeki itibar ve yerinin ne olduğunu anlamak için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında kadınlarla ilgili uygulamalara bakmak gerekir. Hadis literatüründe kadın konulu bölümler tetkik edildiğinde Kütüb-i Sitte’nin kadın haklarını öne çıkaran hayız, nikâh ve talak bölümleri bunun en bariz örneğidir.
Musa TEKTAŞ
YazarEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin sevgili eşi Hacı Naciye Hanım ya da cümlenin dediği gibi Hacı Valide, bir sohbet sırasında anlatmıştı: - Sivas’ta İhramcızade Hazretleri’nin evinde sohb...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Tasavvufta mârifet; kişinin kendini tanıyarak Rabb’ini tanıması, Allah dostlarına âşinâlık kazanması, hakîkat bilgisine erişmesi ve irfân meclislerine kavuşarak, âriflerin sırrına vâkıf olması şeklind...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Adı Gül Muhammed idiGül kokulu Peygamberimİnsanlığa düzen verdiGül kokulu PeygamberimDoğmadan öldü babasıAltı yaşında anasıYetimlerin Mustafa’sıGül kokulu PeygamberimOldu âlemlere rahmetHak yolunda çe...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî bir terim olan “sıdk”; gerçeği ifade etme, dürüstlük ve güvenilirlik kavramlarını kapsayan derin bir ahlâkî erdemdir. Bu terim, bir şeyin objektif gerçekliğine uygun bir şekilde ifade edilme...
Yazar: Musa TEKTAŞ