Değerlerimize Sahip Çıkalım
Güzel bir atasözümüz var; “Ne ekersen onu biçersin.” Biz büyüklerimizden gördüklerimizi uygularsak, çocuklarımız da bunları görecek onlar da bayramları bizim gibi kutlayacaklardır. Geleneklerimize sahip çıkacaklar. Bizler eğer ki bayramları tatil gibi görür sahillere kaçarsak, evlatlarımız da bayramları tatil gibi görürler. Bizler yaşlanınca onlar da bizlerin elini öpmek yerine sahillere kaçarlar.
Devir değişti diyorlar, bu ne biçim devir ki, kültürümüzü de değerlerimizi de yok ediyor. Toplum olarak biz nasıl bu hâle geldik kendimize bir soralım.
Bugün bizler de evlâtlarımızın geleceği için onları en iyi okullara göndermeye çalışıyoruz, en iyi meslekleri öğrenmeleri için uğraşıyoruz, geleceklerini garantiye almaya çalışıyoruz. Bunları yaparken hep onların iyiliği için yapıyoruz.
Fakat eksik bıraktığımız bir şeyler var. Onlara yeterince zaman ayırmıyoruz. Maddî imkânlarını çözdüğümüzde velilik görevlerimizi yerine getirdiğimizi zannediyoruz. Onların bizlere ihtiyacı var. İlgilenilmeye ihtiyacı var.
Kalıplarını doyurduğumuz kadar kalplerini doyuramıyoruz. Çocuklarımızın değer verildiğini bilmeye ihtiyaçları var. Evdeki bir nesne, bir obje olmaktan öte, bir insan, bir evlât olduklarını bilmeye ihtiyaçları var.
Bizler evlâtlarımıza zaman ayırmazsak, televizyon, bilgisayar, telefon, medya ve onlara zaman ayıran birileri evlâtlarımızı bizden koparır. İnancımıza, geleneğimize, bizlere yabancı bir nesil olarak yetiştirir.
O güzelim bahçelerin, parkların, oyun alanlarının üzerine betondan binalar diktiler. Odaları, pencereleri ve balkonları küçüldü ve insanlar dört duvar arasına mahkûm oldu. Daha çok egzoz dumanı yutar olduk. Her kokladığımızda daha çok duman girdi boğazımıza.
Mahalle aralarında çocuk sesleri daha az duyulur oldu. Aynı binada yaşayıp daha birbirlerini tanımayan komşuların sayısı epeyce artmaya başladı. Daha düne kadar diyebileceğimiz bir zamanda yardımseverlik, hoşgörü, misafirperverlik, fedakârlık ve buna benzer daha birçok güzel hasletlerle dolu sözler söylendiği zaman ilk akla gelen bizim toplumumuzdu. Çünkü inancımızın ve kültürümüzün temeli bunlardan oluşmaktaydı.
Bir anne çocuğuna ilk eğitimini paylaşma ve yardımlaşma üzerinden vermeye başlayarak onun küçücük yüreğinin sevgi ve şefkat duyguları ile şekillenmesine özen gösterir, çocuğunun ilerleyen zamanlarda imanlı, iyi bir insan olmasını hedefler, onu “Evlâdım, devletine milletine yararlı insan olmalısın.” öğütleri ile büyütürdü.
Tâ ki televizyon adı altında, zararsız gibi görünen, hayatımıza siyah beyaz olarak giren küçücük bir kutunun yaşam şeklimizi etkilemeye başlamasına kadar. O küçücük kutu hayatımıza öyle bir giriş yaptı ki; dostluk dolu dünyamız ağır ağır farklılıklarla tanıştı.
Birbirimizi karşılıksız sevdiğimiz, bir parça ekmeği, bir yudum suyu bölüştüğümüz, komşumuz açken boğazımızdan bir lokma geçmediği nadîde zamanlarımız vardı…
Hani o zamanlar televizyon, bilgisayar gibi teknolojik âletler yoktu. Birbirimizle konuşup dertleşirdik. Herkes gününün nasıl geçtiğini anlatırdı. Bazı akşamlar büyüklerimizden masal anlatmalarını isterdik. O zamanlar büyüklerimiz mutlaka masal bilirlerdi. Masal onlar için kuşaklarında taşıdıkları bayram şekeri gibi bir şeydi. Teknolojinin acımasız kolları henüz sarmamıştı dünyamızı, esir almamıştı hayallerimizi, geleceğimizi…
O zamanlar yoksulluk vardı, kıtlık vardı ama bugünkü kadar hırslı ve açgözlü değildik. Küçük şeylerle büyük mutluluğu yakalayabiliyorduk. Çevremizde çok insan yoktu ama birbirimize yetiyorduk, şimdi her tarafımız insan dolu ama çok yalnız kaldık…
Işıklar arttı ama daha çok karanlığa gömüldük. Etrafımızda insanların çoğaldığına fazla sevinemedik. Çoğaldık kendimizi daha yalnız hissettik. Bizi biz yapan değerlerimiz vardı. Onları kaybettiğimiz gün aslında birçok şeyimizi kaybettik. Ve suçu, suçluyu hep başka yerlerde aradık…
Sevgili okurlar... "Çaresiz değilsiniz çare sizsiniz, ümitsiz değilsiniz ümit sizsiniz" diyor ya şair. Değerlerimize sahip çıkacak sizlersiniz.
Ali ÖZKANLI
Yazar“Yoktan yaratmak” ve “vardan yaratmak” olmak üzere Allah’ın yaratması iki şekildedir. “Allah yoktan yarattı” denildiği zaman bu sözden Allah’ın hiçbir hammadde olmadan bir şeyi yarattığı anlaşılır. Ku...
Yazar: Aydın BAŞAR
Osmanlı eğitim hayatında, mektebe yeni gelecek çocuklar için Bismillâh ile ilk okuma anlamına gelen “Bed-i Besmele” ve “Âmin Alayları” tertiplemek yüzyıllarca devam eden kadim bir gelenekti. Tahsil ve...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Bütün Kemâl O’ndadırGanî-zâde Nâdirî (1572-1626)Ey vücûdun nahl-i bî-mânend-i nüzhet-gâh-ı dînBülbül-i şeydâ gül-i ruhsâruna Rûhü’l-emînÇenber-i gerdûn elünde halka-ı engüşterîLevh-i a’lâ fass-ı hâtem...
Yazar: Vedat Ali TOK
Tekirdağ, Anadolu ile balkanlar arasında bir geçit bölgesi ve ilim, kültür, sanat ve mâneviyât merkezi İstanbul’u besleyen ana merkezlerden biri olması bakımından önemli bir şehirdir.[1] Tekirdağ’ın b...
Yazar: Fatih ÇINAR