BİR SUFÎ FAKÎH: ZİLELİ MUHARREM EFENDİ
Muharrem Efendi, X/XVI. yüzyılda yaşamış saygın Osmanlı âlimlerinden birisidir. Asıl adı, Muharrem b. Ebi’l-Berakât Muhammed b. ‘Ârif b. Hasan’dır. 910/1504 tarihinde Zile’de doğmuştur. Bu sebeple daha çok ez-Zîlî nisbesi ile anılmaktadır. Ancak bunun yanında, Sivasî ve Kastamonî nispetleriyle de anılmıştır. Sivasî diye anılması büyük ihtimalle Zile’nin o zamanlarda Sivas iline bağlı olmasındandır. Kastamonî nispeti ise aynı dönemde yaşayan Kastamonulu müderris Muharrem Efendi (v.983/1575) ile karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Künyesi Ebu’l-Leys’tir. Anadolu’da yaygın olmayan bu künye nedeniyle teracim ve tabakat yazarları içinde, Muharrem Efendi’yi Arap zannedenler olmuştur. Ebu’l-Leys ve kardeşine ait Ebu’s-Senâ gibi adlandırmalar, muhtemelen temenni kabilinde ve dua hükmüne geçsin diye babası tarafından yapılmıştır. Horasan kökenli olan Muharrem Efendi’nin babası, Ebu’l-Berakât Muhammed b. ‘Ârif b. Hasan Horasan’dan gelip Zile’ye yerleşmiş ve ez-Zîlî nisbesini kullanmıştır. Annesinin adı Sultan Hatun’dur. Muharrem Efendi, Halvetiyye Tarîkatı’na mensup bir mürşiddir. Ayrıca iyi bir fakih ve dil bilimcidir. Kaleme aldığı Arapça ve Türkçe kitaplarla halkı irşadı hedeflemiş bir muallimdir. Tokat/Zile’de doğmuş ve orada vefat etmiştir. Telif ettiği eserlere ve dinî ilimlere derin vukufiyetine rağmen yeterince tanınmamıştır. Hâlbuki o, kendi adını verdiği ve Arap dili alanında yazdığı ve medreselerde elden ele dolaşan Muharrem adlı kitabın müellifidir. Onun yeterince tanınmamasında İstanbul gibi bir merkezden uzak ve taşranın bir kazası olan Tokat/Zile’de doğmuş, orada ikamet etmiş ve orada vefat etmiş olmasının etkisi büyüktür. Muharrem Efendi’nin üç yönü dikkat çekmektedir. Bunlardan biri Arap diline olan vukufiyeti, diğeri tasavvufa olan aşinalığı bir diğeri ise fıkıh ilmiyle iştigalidir. Bu üç alanda da değerli eserlerin sahibidir. Muharrem Efendi’nin Safa Hatun adında bir kızı ve dört oğlu vardır. Oğullarının yaşça en büyüğü Feyzullah Efendi’dir. Ondan sonra “Şeyhî” lakabı ile bilinen ve Halvetiyye’nin dördüncü kolu Şemsiyye’nin bir şubesi olan Sivâsiyye’nin kurucusu ‘Abdülmecîd Efendi (v.1049/1639) gelmektedir. Bu zat aynı zamanda Abdulmecîd eş-Şirvanî’nin talebesi ve halifesidir. Diğer bir oğlu olan ‘Abdülkerîm Efendi, Zile Camii’nin imam-hatipliğini yapmıştır. En küçük oğlu ‘Abdürraûf Efendi’dir. Kızının adı ise Safa Hatun’dur. Safa Hatun, Kadızâdelilerle yaptığı mücadeleyle tanınan Abdulehad Nurî’nin (v.1061/1651) annesidir. Kocasının vefat etmesi üzerine Abdülmecid Sivasî’nin himayesinde evlatları ile birlikte İstanbul’a hicret etmiştir. Muharrem Efendi’nin kendisinden küçük üç de erkek kardeşi bulunmaktadır. Bunların en büyüğü İbrahim Efendi’dir. Şemseddin Sivasî ile birlikte Sivas’a hicret etmiş, Hasan Paşa Camii’nin imamet vazifesinde bulunmuştur. Sivas’taki Hasan Paşa (Meydan) Camii’nde imam iken 1000/1591-92 tarihi dolaylarında vefat etmiştir. İbrahim Efendi’den sonraki kardeşi Ebu’s-Senâ Şemseddin Ahmed b. Muhammed es-Sivasî’dir. Meşhur bir sufî olan Şemseddin Sivasî 926/1519 tarihinde Tokat-Zile’de doğmuş ve 1006/1597’de Sivas’ta vefat etmiştir. Halvetiyye’nin dört ana kolundan birisi olan Şemsiyye’nin kurucusudur. Muharrem Efendi’nin en küçük kardeşi ise, sûfîlerin raks ve deveranı hakkında verdiği fetvası ile meşhur İsmail Sivasî’dir. Vefat tarihi kesin olarak bilinmeyen İsmail Sivasî, X./XVI. yüzyılın son çeyreğinde ağabeyleri gibi Halvetî şeyhliği yapmış ve bir müddet Sivas’ta müftülük görevini yürütmüştür. Muharrem Efendi, İslâmî ilimlerde ilk tahsilini belli bir seviyeye ve yeterliliğe ulaşıncaya kadar babasından almıştır. Daha sonra babasının isteği üzerine kardeşleri Şemseddin ve İbrahim ile birlikte Tokat’a gitmiş ve Tokat’ın meşhur âlimlerinden Arakiyeci-zâde Şemseddin Efendi’den senelerce tahsil görmüştür. Tokat’taki tahsillerinden sonra yine kardeşi Şemseddin Efendi ile birlikte İstanbul’a giderek tahsilini tamamlamış, ardından tekrar Zile’ye dönerek hayatının sonuna kadar tedrisle meşgul olmuştur.
Abdullah KAHRAMAN
Yazarİntizamlı ve itinâlı bir günlük hayata sahip olduğu söylenen Sultan II. Abdülhamid’in mütemâdiyen erkenden kalkıp gusül abdesti aldığı, sabah namazını kıldıktan sonra Kur’ân tilâveti ve evrâd-ı şerîfe...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Divan şiirinde âşık, her dem sevgiliyi görmek için uğraşır durur. Âşık, sevgilinin bir anlık kendisini göstermesi ihsanına nail olabilmek için her seferinde çeşitli zorluklara katlanır. Kimi zaman çek...
Yazar: Ömer Faruk YİĞİTEROL
Ebû Hanîfe’nin bize intikâl eden fazla bir yazılı eseri olmasa da, yetiştirdiği öğrenciler onun ilmini sonraki nesillere taşımıştır. Kendisi ölümü pahasına kadılık görevini kabul etmemiştir. Ancak Ebû...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Giriş: Hidâyetin Sözlük ve Terim Anlamları İslâm’ın ilk yıllarında Hz. Peygamber (s.a.v.)’a amcası Ebû Tâlip büyük destek vermiştir. Bu sebeple Peygamberimiz de amcasının inananların saflarına katılm...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ