Bir Elif Harfi Gibi Dosdoğru
Doğru Ömer ve karısı Doğru Elif tarlalarında bostan çapası yapıyorlardı. Onlar işe dalmış devam ederlerken ilerden birinin kendilerine doğru geldiğini gördüler.
Elif gelene dikkatli dikkatli baktı;
“Amca oğlun Şeref geliyor” dedi. Sesinde birazcık heyecan hissediliyordu Elif’in.
Çalışmaya ara verdiler. Şeref’in yanlarına gelmesini beklediler. Şeref yanlarına gelince Ömer kızgın bir tavırla sordu;
“Hayırdır, neye geldin?”
Şeref’in yüzünde suçluluk duygusu okunuyordu.
“Biliyorsun aramızda yıllar önce bir hadise geçti. O zaman benim aleyhimde şahidlik etmen kanıma dokundu. Nefsime yediremedim. Yıllardan beri sana küs durdum.”
Ömer gene sordu;
“Şimdi ne oldu da buraya kadar geldin?”
“Anladım ki o zaman sen doğru hareket etmişsin. Doğru söylemişsin. Eğer sen doğru söylemeseydin o tarla benim olacaktı. Ama hakkım olmayarak benim olacaktı. Yani haram mal... Amcaoğlumdur diye lehime şahidlik etseydin haram mal kazanmış olacaktım. Oradan elde ettiğim ürünle de çoluk çocuk besleyecektim. Tabiî haram malla beslenen çocuklar hayırsız olacaktı.”
“Bunu anlayabildiğine çok sevindim. Hem de çok sevindim.”
“Sana boşuna Doğru Ömer dememişler.”
Şeref hemen yanlarında duran Elif’e bakışlarını çevirdi. “Sana da boşuna Doğru Elif dememişler. Elif harfi gibi dosdoğrusunuz. Birbirinize nasıl da yakışmışsınız. Birbirinizi nasıl da bulmuşsunuz.”
Ömer söz aldı;
“Allah bana iman nasip etmiş amcaoğlu. İmanımın gereğince dosdoğru olmalıydım. Onun için o zaman tapu ve kadastrocular gelince o tarlanın senin olmadığını söyledim. Doğru söylemem imanımın gereğiydi. Öyle de yaptım. Şu yalan dünyada yalan mı söyleyecektik? Aha geldik aha gidiyoruz.”
“Sağ ol amcamın oğlu Doğru Ömer. Öyle yaptın da benim haram yememe mani oldun. Sağ ol.”
Şeref bakışlarını etrafta dolaştırdı;
“Şu ilerideki servi ağaçlarını görüyorsun ya. Göğe doğru dosdoğru uzanıp gidiyorlar. Siz de karı koca öylesiniz. Hak yolunda dosdoğru bir yol tutmuşsunuz. Öylece gidiyorsunuz. Ne mutlu size.”
Şeref’in yüzünü birden bir hüzün kapladı. Sesi titrekleşti; “Ya ben ne yapacağım. Bunca yanlışlarımla.”
Ömer geldi, elini Şeref’in omzuna koydu; İçli bir sesle, “Amcaoğlu!” dedi. “Allah’ımızın rahmeti, mağfireti ne güne duruyor. Allah’ımızın Afüv yani affedici adı ne güne duruyor. Tövbe edersin olur biter.”
Şeref, Ömer’in boynuna sarıldı;
“Ne kadar doğru söylüyorsun Ömer. Tevbe edeceğim. Umulur ki Allah beni affeder. Bir ‘Elif’harfi dibi dosdoğru olacağım.”
İki amcaoğlu birbirlerine sarıldılar. Şeref’in gözlerinden sevinç göz yaşları sızıyordu.
Mustafa AKGÜN
YazarKöyde, erkeklerin bile kalmadığı zor ve kara günler yaşanıyordu.Bir gün Balıkesir’in İvrindi Köyü’ne bir grup subay ve asker, cepheye yine asker toplamaya gelmişti.Köylüleri, muhtar kanalıyla meydana ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Tarihin en büyük Hicreti gerçekleşiyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) ile Hazreti Ebu Bekir (r.a.) Mekke’den yola çıkmışlar, günler süren yolculuktan sonra Medine’ye ulaşmışlardı. Medine’ye ulaştıklarında ...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim. Saygıyı sevgiyi rehber edinip ak satırlara kelimeler beledim. Meledi tavuklar, miyavladı filler. Havladı serçeler. İnanın, inanmayın, sözlerime kanmayın...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Anne, baba ve çocuklardan kurulan en küçük topluluktur aile. Ailelerimizi oluşturan bireyler hayatımız boyunca bize en yakın olan, en çok destek veren, bizi her hâlimizle kabullenip seven kişilerdir. ...
Yazar: Erdal KARASU