Anadolu İrfan Medeniyeti
Anadolu irfan medeniyeti; hayatı ve insanlığı, ahlaki bir bütünlük içinde ele almaktadır. Bu değerli insanların sergilemiş oldukları davranış ve kullandıkları dil, ahilik kültürü, irfan medeniyetini beslemiş ve günümüze kadar taşınmıştır. Anadolu irfanı bozgunculuğu sevmez, farklı dil, din, ırk, mezhebe sahip insanlarla hoşgörü içinde yaşamayı çok iyi bilir, bunu gösterir.
Tarihte bu değerlerin yoğurduğu Türk milleti önüne vasıflı, yetenekli liderler düştüğü zaman bu Anadolu irfanı dediğimiz şuurla engel tanımaz. 15 Temmuz’da milletimizin hiçbir çıkar gözetmeden vatanını ve bayrağını korumak için ortaya atılması bu irfanın bir sonucudur.
Anadolu irfanı olgusu milletimizin değerleriyle birlikte İslâm’la da yoğrularak günümüze kadar gelmiştir. Bu birlik beraberlik şuuru bazı zamanlarda hemen kendiliğinden oluşur. Türklerin savaşta ölüme giderken “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” anlayışı bu şuurun en önemli göstergesidir.
Ayrıca “Ben siftahımı yaptım diğer esnaftan alışveriş yapın.” diyen zihniyet bizim atalarımızdır. Hastası olan evin penceresine çiçek saksısı konulduğunu gören esnaf ve vatandaşlarımızın o evin önünden geçerken gürültü yapmamaya dikkat etmeleri bizim atalarımızın ne güzel hasletidir. Tarih boyunca tasavvuf kültürü Türk milletinin önünde daima bir ışık olmuştur.
Anadolu coğrafyasında ilk edebî mahsuller XIII. yüzyılda verilmeye başlamıştır. Ayrıca canlı, etkili bir tasavvufî hayatın varlığı da dikkati çekmektedir. Bunda Moğol İstilâsı sebebiyle Anadolu’ya yerleşen muhtelif mutasavvıfların (Sadreddin Konevı̂, Mevlâna, Evhauddin Kirmânı̂ gibi) rolü olduğu gibi, Rufaîlik, Kadirîlik gibi tarikatların etkisi de şüphesizdir.
Evliya tezkirelerinin menakıpnamelerden ayrılan tarafı, menakıpnâmelerin daha çok bir kişinin hayat hikâyesi ile kerametlerine yer vermesi, evliyâ tezkirelerinin ise bir antoloji gibi birden fazla velinin hayat hikâyesi ve kerametlerine yer veriyor olmasıdır.
Ayrıca Osmanlı Dönemi’nde de farklı türde menakıpnâme örnekleri görülür, Battalnâme (Battal Gazi hakkında), Danişmendâme (Melik Danişmed Gazi hakkında), Saltuknâme (Sarı Saltuk hakkında) gibi o devirler kaleme alınan eserlerdir. Danişmendnâme, Battalnâme, Saltuknâme gibi eserler de dinî kahramanlar yani din uğrunda savaşanların hayat hikâyelerinden bahseden eserlerdir. Bunlar dinî mahiyette destanî eserler olması nedeniyle menakıpnâmeler olarak değerlendirilebilir.
Ahmed Yesevî, Hz. Peygamber Efendimiz’in başlattığı hizmeti, tarihin şahit olduğu bir şekilde, çok mükemmel bir tarzda başarmış büyük bir insandır. Bu açıdan Ahmed Yesevî’nin hem Asya’da hem Avrupa’da hem de Anadolu’da yaşayan insanlar üzerinde çok büyük hakkı vardır.
Ahmed Yesevî, temsilcileri konumunda görülen Anadolu’nun manevî fatihlerinden Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ile bir anlamda Ahi Evran ve Bahaeddin Şah-ı Nakşbend gibi pek çok önder vasıtasıyla Anadolu’nun İslâm diyarı olmasına, İslâm tasavvuf terbiyesinin Anadolu’da yerleşmesine vesile olmuştur.
Yesevî’den başlayıp Şeyh Şamil’e uzanan
Bir kutlu yolculukta nice isimler inan
Altın silsileyi gör, oku hayat-ı cinân
Anadolu irfanı taşar satırlarından
Şiir, güzel duyguların, düşüncelerin, hayallerin estetik bir biçime büründürülerek sözlü ya da yazılı olarak sunulması sanatıdır. Şair-yazar Musa Tektaş şiiri şöyle tarif ediyor:
“Şiir, bir ihsan-ı ilahîdir, ilham işidir. Şiir, içinde aşk yangınları olan şairin gönül imbiğinden süzülen gözyaşları ve sevda damlalarıdır. Hayat serencamında yolu ölümsüzlük çeşmesinin başına uğrayanlar, ‘şiir gibi’ bir hayatın ‘su gibi’ azizliğini tattılar. Kısacık ömürlerini uzattıkça uzattılar.
Ölmüş balık misali, yeni bir hayat için kendilerini, denizlerin birleştiği vahdet ummanına attılar. Kimisi Hazar’da, kimisi Nil’de, kimisi de Karadeniz’de buldu ölümsüzlüğü. İlyas ile dost olup, kırlara çıktılar, Hızır’la Musa’ya yoldaş olup, yollara koyuldular. Zahirî ilimle batınî ilimler birleşince âb-ı hayat oldu adı. Yani Musa ile Hızır’ın yolculuktan maksadı; âb-ı hayat; ilim, sabır ve teslimiyete ermek, hakikati keşif yoluyla görmektir.”
Osmanlı edebiyatı bir bakıma şiir merkezli bir edebiyattır. Osmanlı’da edip denince akla ilk önce gelen şairdir. İslâm ile müşerref olan Türk milletinin aşk, iman, estetik ve kahramanlık harcıyla bina ettiği edebiyat kalesine “Dîvân Edebiyatı” denmiştir. Bize mahsus duyuş ve düşünüşleri içeren edebiyat kalemiz asırlardır dimdik ayaktadır.
Ahmed Yesevî’ye bağlı dervişler, Türkler arasında İslâm’ın yayılmasında büyük gayret göstermişlerdir. Dervişlerin yazdığı tasavvufî halk şiirleri, derviş menkıbeleri, İslâm velilerine ait eserler, yüzyıllarca okunmuştur.
Anadolu’da, dünyadan vazgeçme anlayışına bağlı olanların yanı sıra, ilahîler, şiirler okuyarak Allah rızası için insanları hayra çağıran, insanlık sevgisi ile dolu dervişler de ortaya çıkmış ve bunlar halk tarafından büyük bir rağbet görmüşlerdir.
Özellikle, hakkındaki bilgiler efsaneleşmiş, asırlardır ünü silinmemiş, saf, açık ve net bir dille yazdığı ümmiyane ve samimî şiirlerle, şefkat ve sevgi dolu, yapmacıksız dervişliğin sembolü olan Yunus Emre her kesimden insanların takdirini kazanmıştır.
Şiir gülşenimizin en nadide mısraları, renk renk açan çiçeklerimizle süslüdür. Edebiyat bahçesinin en güzel ve en görkemli çiçeği mutlaka güldür.
Asırlardır İslâm coğrafyasında, Anadolu’da Mevlâna’nın Mesnevî’si, Yunus Emre’nin Dîvânı, Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmeti, Niyazi Mısrî’nin eserleri, Muhammediye, Ahmediye, Battalnâme başta olmak üzere daha adını sayamadığımız eserler okunup, hatta ezberlenip dilden dile anlatılıp aktarılmıştır.
Bizim insanımız bu eserlerin söylenmesiyle beşiklerde ninni olarak uyumuş, bu öğütlerin, menkıbelerin, hikmetlerin sohbetleriyle büyümüştür. Onun için her mutasavvıfın sohbetinde, her tekke ve Dîvân şairinin eserinde, her yazılı metnin içinde bu hikmet deryalarından damlalar bulunmaktadır.
20. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş Efendi kendinden öncekiler gibi şiiri bir irşad vesilesi olarak kullanmış ve irfan tohumlarını gönüllere ekmiştir. Bir beytinde şöyle diyor:
İnsan ara bul irfân ara bul
Dermân ara bul bîmâre gönlüm
Gönül hastalığından kurtulmak isteyenler, insana değer verip, gerçek insanları bulmalı, böylece irfana ulaşmalıdır. Zaten bu tür hastalıkların dermanı da irfan merhemiyle tedavi edilir. Bir başka beytinde ise şöyle buyurur:
İlm ü irfâna çalış sa‘y-ı belîğ göster kim
Sebeb-i ma‘rifet ile olasın ehl-i kemâl
İnsan, ilim ve irfan elde etmeye çalışıp, etkili ve yerinde söz söylemeye gayret etmeli ki marifet sebebiyle kemal ehli olabilsin.
Anadolu irfanı Anadolu’nun İslâmlaştırılması, vatan hâline getirilmesi sürecindeki millî karakterin adıdır. 15 Temmuz darbe girişimi büyük oranda Anadolu irfanı sayesinde durdurulabilmiştir. Darbe girişimini haber alır almaz yollara dökülen Anadolu insanı, güçlü ve silahsız şekilde tankların, uçakların karşısına dikilmiştir.
Devlet ebed müddet aşkı Anadolu irfanı ile inşallah ebediyete kadar devam edecektir.
Her karış toprağında şehit kanı var olan
Her dara düştüğünde Yüce Allah yâr olan
Bu aziz yurt hakkında ne var ise yazılan
Anadolu irfanı taşar satırlarından
Oğuzhan AYDIN
Yazar"N’ideydin ey gönül Kârûnlara Musa mısın yâ ne N’ideydin ey gönül bî-fâide ömr eyledin ifnâ"( Divan-ı Hulusi-i Darendevi )KârûnKârûn, Hz. Musa (a.s.)'nın kavminden idi ve onun zamanında yaşamıştı. Hat...
Yazar: Resul KESENCELİ
Sosyoloji; insanların oluşturduğu toplumların her türlü faaliyetlerini farklı bir açıdan inceleyen bir bilimdir. Görüşlerini sistematik temellerle beslerken konulara eleştirel yaklaşımlar getirir. Biz...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
1. Gönül zevk-i gam-ı yâr ile ol hâl-i ferâgatdırFerâgat gayrıdan yâr ile olmakla selâmetdir2. Yakıp şem‘-i cemâl-i nârına pervâneler-âsâYok olmak âşıka hem lutf hem ayn-ı inâyetdir3. Leb-i yârından ö...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Dediler cennet vatan can evinden vurulmuş,Şeytanı kıskandıran ne planlar kurulmuş,Karşı çıkan olursa ölüm emri verilmiş.Nasıl düşünür insan böyle bir ihaneti?Hainler ilelebet hak ediyor laneti!Gaipler...
Şair: Yusuf DURSUN