Aile İçindeki Görünmeyen Kriz: Duygusal Açlık
Doymamış bir ruh, ne kadar nimetle çevrili olursa olsun, kendini eksik hisseder. Bugün pek çok ailede gözle görülmeyen ama derinden hissedilen bir kriz yaşanıyor: duygusal açlık. Fiziksel ihtiyaçlar karşılanıyor, sofralar donatılıyor ama kalpler boşlukta. İnsanlar artık sevgisizlikten de hastalanıyor.
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” buyuran bir Peygamber’in ümmetiyiz. Sevgiyi, merhameti ve ilgiyi önce aile içinde göstermemiz gerektiğini biliyoruz. Peki, neden bugün birçok insan kendini aile içinde bile sevgisiz ve ilgisiz hissediyor?
Eskiden aile sohbetlerinin, anne-baba dualarının ve kardeş muhabbetinin eksik olmadığı evlerimiz vardı. Şimdi ise aynı çatı altında yaşayıp birbirinden uzaklaşan insanlar çoğaldı. Telefon ekranları arasında kaybolan eşler, işin ve hayatın koşturmacasında yorulan ebeveynler, kendini değersiz hisseden çocuklar…
Herkes bir şeylere yetişmeye çalışırken sevgiye, anlayışa ve şefkate geç kalıyor. Kur’an’da Rabb’imiz, Rum Suresi, 21. ayette eşler arasındaki bağı şöyle tarif eder: “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi, O’nun varlığının delillerindendir.” Sevgi ve merhametin olmadığı bir ev, yalnızca dört duvardan ibarettir. Duygusal açlık işte böyle başlar: ihmal edilmek, anlaşılmadığını hissetmek, değer görmemek.
Bugün birçok insan mutsuzluğunu alışverişle, başarıyla ya da sosyal medyada takdir görmekle gidermeye çalışıyor. Oysa “Gönül ne kahve ister ne kahvehane; gönül muhabbet ister, kahve bahane.” diyen atalarımızın sözünü unutmamak gerekir. İnsan en çok gerçek bir muhabbete, sıcak bir ilgiye ve samimi bir dokunuşa açtır.
Çocuklar, pahalı oyuncaklardan çok, ebeveynlerinin gözlerinin içine bakarak dinlenmek ister. Eşler, maddî imkânlardan çok, içten bir “Nasılsın?” sorusuna muhtaçtır. Anne babalar, uzaktan gönderilen hediyelerden çok, birkaç saatlik içten bir sohbet bekler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), torunları Hasan ve Hüseyin’i öperken bir sahabe, “Benim on çocuğum var, onları hiç öpmedim.” dediğinde ona şu cevabı vermiştir: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” Sevgi ve şefkat göstermeden içimizdeki boşluğu asla dolduramayız.
Duygusal açlığı gidermek için ilk adım, bilinçli farkındalık kazanmaktır. Aile içinde kendimizi ve sevdiklerimizi sorgulamalıyız: En son ne zaman çocuğumuzun gözlerinin içine bakarak onu dinledik? En son ne zaman eşimize teşekkür ettik? En son ne zaman bir büyüğümüzü arayıp hâlini hatırını sorduk ya da ziyaret ederek gönlünü aldık? Bunlar küçük ama etkili adımlardır. Sevgi sözle değil, eylemle gösterilir.
Göz teması kurmak, içten bir teşekkür etmek, sıkıntıyı paylaşmak, yanında olduğunu hissettirmek… Bütün bunlar manevi doyumu artırır. Hz. Mevlâna’nın güzel bir sözü vardır: “Sevmek, bir başkasının gözündeki ışığı görebilmektir.” Eğer aile içinde bu ışığı fark edersek, ne kendimizi yalnız hissederiz ne de karşımızdakini yalnız bırakırız. Çünkü mutluluk alınan bir şey değil, yaşanan bir şeydir. Ve paylaştıkça çoğalır.
Gelin, sevdiklerimize geç kalmayalım. Duygusal açlığı gidermenin en güzel yolu, sevgiyi vermekten geçer. Gülümseyerek başlayabiliriz. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Gülümsemek sadakadır.” Belki de en çok ihtiyacımız olan şey, samimi bir tebessüm ve canı gönülden “Ben buradayım.” demektir.
Gülşen CANPOLAT
YazarBizleri arınma ve bağışlanma ayına kavuşturan Rabb’imize sonsuz hamd ve şükür, âlemlere rahmet olarak gönderilen Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya binlerce salât ve sel...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Nasıl yaşamalı sorusu çok mühim bir sorudur. Buna verilecek en doğru cevap ise, Ramazan’ı şiarlı ve şuurlu olarak karşılamak ve yaşamaktır. Mü’min insanın hayatının tamamında olması gereken bu şiar ve...
Yazar: Sema KORKMAZ
Ramazan ayı, bereketiyle gelir. Bu ayın kadr ü kıymetini bilen, gündüzünü oruçla, gecesini ibadetle geçiren herkes onun bereketinden istifade eder. Peygamberimiz (s.a.v.), “Ramazan ayının başı rahmet…...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
El-Müntakim: Suçluları Hak Ettikleri Şekilde CezalandıranEl-Müntakim, Yüce Allah'ın güzel isimlerinden biridir ve "suçluları hak ettikleri şekilde cezalandıran" anlamına gelir. Bu isim, Allah'ın adale...
Yazar: Editör