Aile Güçlü Bir Kurum (mu)dur?
Dergimizin bir önceki sayısında yayınlanan yazımda küreselleşmenin aile üzerindeki etkileri ve ailenin değişiminden bahsetmiştim. Bazı okuyucularım bana dönüş sağlayarak çok karamsar bir tablo çizdiğimi ifade ettiler. Aslında ben karamsar bir yapıya sahip değilim. Olayların her zaman önce olumlu taraflarını görmeye çalışırım. Ancak aile ile ilgili gördüklerim, maalesef, olumlu değildir. Batı toplumlarına ve Uzak Doğu ülkelerine göre aile kurumumuz belki halen daha güçlüdür fakat geldiğimiz noktada bizim de aile kurumumuz hızla onlarınkine benzemeye devam ediyor.
Belgesellerde ıssız ormanlarda yaşayan küçük toplumların yaşamlarını hiç izlediniz mi? O ilkel (!) toplumda ailelerin yer aldığını, aile bağlarının güçlü olduğunu genelde görürüz. Derme çatma evlerde, eşyasız evlerde yaşayan aileler... Dahası, iş bölümünün olduğu, babanın dışarıda, annenin ev içinde çalıştığı ancak akşamları bir araya geldiklerinde sevgi ve saygının olduğu bir yaşam…
Okul görmeyen anne babalar, teknoloji ile karşılaşmamış çocuklar... Hiç karmaşa yok, kavga yok; saygı var, görev hiyerarşisi var… Ve gerçekten herkes hayatından ve yaşamından memnun… Bizim ilkel dediğimiz bu toplumlarda insanlar ulaşılmaz hayaller kurmuyorlar. Yaşamlarından ve yaşamlarının getirdiği sonuçlardan memnunlar.
Güzel olan bir durum var: Onlarda depresyon yok, bunalıma girmek yok. Evin erkeği günü kurtaracak kadar yiyeceği eve getirmişse, ki getiriyor, bu durum en büyük mutluluk kaynağı oluyor. Anne ise evin düzenini sağlıyor ve çocuklarla ilgileniyor. Bu hiyerarşiden rahatsız olan kimse yok.
Herkes kendi rolünden ve konumundan memnun. Dışarıdan bakıldığında kısıtlı imkânlar olarak değerlendirdiğimiz durumdan rahatsız değiller. Bir arayış içinde değiller. Çocuklar belli bir yaşa gelince evleniyorlar. Fıtri bir gereksinim olan yeni bir aile kurulmuş oluyor.
Dünyanın hâkim güçlerinin küreselleşme çalışmaları ile -her alanda olduğu gibi- aile kurumu da olumsuz olarak etkilenmiş durumdadır. Güçlü özelliği ile övündüğümüz toplumumuz da seküler toplumdan hızla etkilendi. Sonuç olarak aile dinamiklerini koruyamaz hale geldi. Aile, en güçlü kurum iken hızla zayıflamaya başladı ve bu düşüş devam etmektedir.
Eşler birbirinin yol arkadaşı olarak yola çıkarken zamanla birbirini rakip olarak görmeye başladılar. Aile mutluluğun merkezi iken dışarıdan sevgi aranmaya başlandı. Ailedeki sevgi, toplumu ve devleti ayakta tutan sütun iken, o sütunlar şimdi çatırdıyor.
Karamsar bir tablo çizdiğimi düşünebilirsiniz. Umarım ben yanılıyorumdur. Bu konuda yanılmayı çok isterim. Belki de bu konuda ortaya çıkan sorunlarla her gün iç içe olduğum için bu konuda çok fazla kaygılanıyorum. Aslında çözüm de bu konunun farkına varmak ve çözüm için neler yapılabileceği düşüncesi üzerinde beyin jimnastiği yapmaktan geçiyor. Tabii ki toplumdaki herkesin görevi olmalıdır.
“Güçlü bir toplum için güçlü aile” ve “Mutlu çocuklar için sağlıklı aile” sloganlarıyla yazıma son vermek istiyorum.
Eşref BOLUKÇU
YazarYasadığımız şu fâni hayatta önemli olan, Rabb’imize iyi bir kulluk yapabilmek, insanlarla güzel geçinerek arkamızdan hayırlı dualar almak ve ebedî âleme huzur içinde gidebilmektir. Bizim için en güzel...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Günümüz dünyasının sürekli olarak köşeye sıkıştırdığı, toplumsal rolleri ve statüleri arasında giderek çatışma yaşayan birey, Hz. Muhammed (s.a.v.) başta olmak üzere, peygamberlerin yaşantısından haya...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Hoşgörü, İslâm ahlakının temelini oluşturan bir erdemdir. Bu erdem; insanları yargılamadan, kırmadan ve aşağılamadan, affedici ve anlayışlı olmayı içerir. Hoşgörü, farklı inanç ve görüşleri kabullenme...
Yazar: Editör
Evi terk etmeye karar vermişti.Babasının “Diş fırçalarken suyu açık bırakma!”“Salondan en son kim çıktı? Işıklar neden açık!”“Makası neden yerine bırakmıyorsun?” gibi ikaz ve söylemlerine dayanamıyord...
Yazar: Ayşe Gül PINAR