Ahmet Nûri Efendi’nin Kültürel Muhîti
Darendeli Osman Hulûsi Efendi’nin Ağabeyi Ahmet Nûri Efendi’nin Kültürel Muhîti
Anadolu’nun yakın tarihinde ilmî gayretleri, vakıf hizmetleri ve gönüller ihyâ eden adımları ile derin izler bırakan isimlerden biri Darendeli Osman Hulûsi Efendi’dir.[2] Hulûsi Efendi, baba ve anne tarafından Seyyid olması, babasının zâhir ve bâtın birikiminden faydalanması, İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi’nin (öl. 1969) mânevî tesiri ile Anadolu irfânının son temsilcilerinden biri olarak yaşadığı döneme ve sonrasına damga vuran gönül erlerindendir.[3]
Hulûsi Efendi’nin ağabeyi Ahmet Nûri Efendi de Hulûsi Efendi ile aynı atmosferi teneffüs eden, imam-hatiplik görevi, ilmî gelişimi, aile fertleri ve içerisinde yaşadığı toplumla münâsebetleri ile dikkat çeken isimlerden biridir. Ahmet Nûri Efendi’nin yetiştiği ilmî, mânevî ve kültürel çevre onun bu etkinliğinde aslî unsurları teşkil etmektedir.
Bu çalışmada Ahmet Nûri Efendi’nin, hayatın her sahasını kucaklayan ve mânevî seyri ile toplumda derin izler bırakmasına vesîle olan yetiştiği kültürel muhitin çerçevesi üzerine durulacaktır.
Ahmet Nûri Efendi: Hayatı, Ailesi ve İmam-Hatiplik Görevi
Hasan Hatip Efendi (öl. 1945) ve Fâtıma Hanım’ın (öl. 1945) ilk çocukları olarak 1900 yılının Ramazan ayında Darende Şeyhli Mahallesi 64 numaralı evde dünyaya gelmiştir. Bu mahallede çocukluk yılları geçen Ahmet Nûri Efendi’nin o dönem Hacı Mahmûd Efendi ve Hacı Mehmed Efendilerin müderrislik yaptığı Şeyh Hâmid-i Velî Medresesi’nde tahsil gördüğü bilinmektedir.
Ayrıca Şeyhli Camii’nin imamı olan Müslüm Penâhî’nin ders halkalarına da katılmıştır.[4] 11 Ağustos 1925’te vatanî görevi için askere giden Ahmet Nûri Efendi, askerlik vazifesini Sivas’ın Gürün İlçesi’nde yazıcı er olarak îfâ etmiştir. 2 Kasım 1928’te terhis olan Ahmet Nûri Efendi’nin askerdeki kaydında 1,75 boyunda ve 86 kg. ağırlığında, yeterli okur-yazar olduğu ve medrese tahsili gördüğü kaydı yer almaktadır.[5]
Askerlik dönüşü Adana’da ortak olarak açtıkları dükkânda Yüreğirli Elif oğlu Kilise Köyünde kısa bir süre ticaretle uğraşan Ahmet Nûri Efendi’nin Sabuncu Mehmet Efendi’nin yanında bir ay Ramazan imamlığı yaptığı, sonrasında Çaşkırlı’ya gidip orada da ticaretle meşgul olduğu bilinmektedir.[6] Daha sonra Sivas Kangal İlçesi’nin Kalkım Köyü’nde imamlık yapmıştır.[7]
Gördüğü bir rüya üzerine Darende’ye dönen Ahmet Nûri Efendi, anne ve babasının birer gün arayla vefât ettiği öğrenmiş ve büyük bir hüzün yaşamıştır. Kısa bir süre sonra kendisi de rahatsızlanan Ahmet Nûri Efendi, 13 Mart 1945’te vefât etmiştir.[8] Rüyasında gördüğü ve şimdi kabrinin bulunduğu Şeyh Hâmid-i Velî Camii haziresine defnedilmiştir. Mezar taşının üzerinde şu bilgiler yazılıdır:
“El-Hayyu’l-Bâkî,
Can verüb cânâna,
Maksûda irem derdim heman,
Cânımı verdüm âna,
Buldum hayât-ı câvidân 1365 sene-i hicrî.
Sâdât-ı Kiramdan, Şeyh Hâmid-i Velî ahfadından Hatib Hasan Efendi Mahdûmu Ahmed Nûri Efendi.”[9]
Zeynep Hanım’la evlenen Ahmet Nûri Efendi’nin Bedrettin, İbrahim, Ali, Aişe Fatma ve Hayriye adlarında beş çocukları olmuştur.[10]
Ahmet Nûri Efendi’nin Yetiştiği Kültürel Muhit
Mânevî hassasiyeti yüksek olan bir ailede yetişen Ahmet Nûri Efendi, anne ve babasının özel ilgisi ile gönül eğitimini ve ilmî gelişimini küçük yaşlardan itibâren hassasiyetle şekillendirmiştir. Sivaslı Pîr İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak’ın gönüllerine dokunuşları ile tüm aileyle birlikte Ahmet Nûri Efendi’nin de hayatı bambaşka bir boyut kazanmıştır.
Özellikle Hulûsi Efendi’nin Darende merkezli irşâd, ihyâ ve inşâ faaliyetleri ile kişisel alandan toplumsal sahada birçok alana yayılan hizmetlerde Ahmet Nûri Efendi de etkin olmuştur.[11] Ahmet Nûri Efendi’nin kişisel gelişimi ve imam-hatip olarak hizmet ettiği dönemlerde istifâde ettiği eserler üzerinden onun kültürel birikimini ve hizmet adımlarının şifrelerini çözümlemek mümkündür.
Ahmet Nûri Efendi, imam-hatip olarak görev yaptığı Kangal’ın Kalkım Köyü’ne giderken Dürr-i Yektâ, Kenzü’l-irfân, Ahmed-i Bîcânî (Ahmediyye), kardeşinin Muhammediyye’si, Hatipler İçin Türkçe Hutbe Kitabı, Kurban Risâlesi, Envâru’l-hamîd, Mevlîd-i Şerîf (İhramcızâde Hazretlerinin Eseri), Niyâzî-i Mısrî Dîvânı, Leylâ vü Mecnûn (Fuzûlî), Fersûde Defter ve kendi el yazısıyla kaleme aldığı Evrâd-ı Şerîf kitaplarını yanına almış ve bu eserlerden istifâde ederek vazifesini îfâ etmiştir.[12]
İmamzâde Muhammed Es’ad b. Abdullah Efendi (öl. ?/1851) tarafından kaleme alınan Dürr-i Yektâ, halka hitap eden bir çalışma olduğu için sade bir dile sahiptir. 190 sahifelik bu kısa ilmihâl kitabında, iman esasları, namaz, oruç, zekât ve haccın fıkıh bilgileri anlatılmaktadır. Son kısımda cihad faslı yer almaktadır.[13]
Ahmet Nûri Efendi, bu eserle tarikat geleneğinin aslının şeriata dayandığı, zâhir ve bâtın birlikteliği ile Hakk’a kulluğun arzulanan kıvama ulaşılabileceği düşüncesini gözler önüne sermiştir. Meclis-i meşâyih görevinde bulunan Es’ad-ı Erbilî’nin (öl. 1931) Kenzü’l-irfân adlı çalışması, toplam 138 bâbdan oluşmakta, daha çok terğîb ve terhîb türü hadis-i şeriflerden meydana gelmektedir.
Dinî ve içtimâî hadis-i şeriflerin yoğun bir şekilde yer aldığı Kenzü’l-irfân[14] ile Ahmet Nûri Efendi Kur’ân-ı Kerim ile hadis-i şeriflerin bütünlüğünü göz önünde bulundurarak İslâm’ı anlama yolunu benimsediğini göstermiştir.[15] Ahmet Nûri Efendi’nin kültürel birikimini remzeden eserlerden diğer ikisi, Ahmed-i Bîcân’ın (öl. 870/1466’dan sonra) “Ahmediyye” olarak da bilinen Envâru’l-âşikîn adlı eseri[16] ve Ahmed-i Bîcân’ın ağabeyi Muhammed (Mehmed) Bîcân’ın (öl. 855/1451) Muhammediyye’sidir.[17]
Ahmet Nûri Efendi’nin bu eserler muvâcehesinde tasavvuf ve tarikat penceresinden hayata bakışını temellendirdiği anlaşılmaktadır. Ahmet Nûri Efendi, Cuma ve bayram hutbelerinde insanlara yol gösterici bir faaliyet olmak üzere Üryânî-zâde Ali Vâhid Efendi’nin (öl. 1940) Hatipler İçin Türkçe Hutbe Kitabı adlı eserinden de istifâde etmiştir.
Hutbelerin muhataba mesaj vermedeki etkileyici fonksiyonunu, Ali Vâhid Efendi’nin yaşadığı dönemdeki sorunları ve çözüm önerilerini ilmî bir hassasiyetle dile getirdiği hutbelerinden istifâde ile irşâd faaliyetlerini gerçekleştiren Ahmet Nûri Efendi, kendi döneminde de problem olan mevzulara dâir uyarı ve çözüm önerilerini bu hutbeler vesilesiyle çevresindeki insanlara duyurmuştur.
Ahmet Nûri Efendi’nin kişisel ve toplumsal etkisi ile İslâm dininin en dikkat çekici ibâdetlerinden bir olan kurban ibâdetini halka anlatmak için başvurduğu önemli bir kaynağı Kastamonulu Evliya Efendi’nin Kurban Risâlesi adlı eseridir. Ahmet Nûri Efendi’nin Evliya Efendi’nin bu önemli ibâdete dâir aktarımları rehberliğinde meselenin daha kapsamlı ve derinlikli olarak anlaşılabilmesi için gayret gösterdiği anlaşılmaktadır.
Ahmet Nûri Efendi’nin kültürel birikimine kaynaklık eden önemli bir çalışma da Ali Nûreddin Yüce’nin üç ciltten oluşan Envâru’l-hâmid fî fıkhi ehli’t-tevhîd adlı ilmihâl çalışmasıdır.[18] Ahmet Nûri Efendi, daha önce haklarında bilgi verilen Dürr-i Yektâ ve Kurban Risâlesi gibi ilmihâl türü eserlere ek olarak Envâru’l-hâmid’den de istifâde ederek kültürel birikimini daha geniş kapsamlı hâle getirmiştir.
Ahmet Nûri Efendi, babası Hasan Feyzî Efendi’nin de üstâdı olan İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi’nin (öl. 1969) Mevlîd-i Şerîf adlı çalışmasını da koleksiyonuna ekleyerek irşad faaliyetlerinde bu eserden de faydalanmıştır.[19] Ahmet Nûri Efendi, babasının ve kendisinin üstâdı olan İsmail Efendi’nin bu seçkin eserini irşâd faaliyetlerinin merkezine alarak hem Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gönülleri mest eden örnekliğini çevresindeki insanlara etkili bir şekilde sunmuş hem de takip ettiği mânevî yolun geleneğine olan bağlılığını gözler önüne sermiştir.
Ahmet Nûri Efendi, Niyâzî-i Mısrî’nin (öl. 1105/1694) Dîvân’ını insanların gönül dünyalarını aydınlatmak gayesiyle sıklıkla kullanmış ve bu adımıyla üstâdı İsmail Efendi ve yolunu takip edenlerin usûlünü de canlı tutmuştur.[20] Ahmet Nûri Efendi, İsmail Efendi’nin irşâd faaliyetlerini yürütürken düşüncelerinden istifâde ettiği Mısrî’nin etkileyici ve derinlikli Dîvân’ından faydalanarak üstâdı ile aynı kültür havzasından soluduğunu göstermiştir.
Ahmet Nûri Efendi, Fuzûlî’nin (öl. 963/1556) Leylâ vü Mecnûn ve Hadîkatü’s-suadâ adlı eserlerden de istifâde etmiştir.[21] Fuzûlî’nin aşk konulu ünlü mesnevîsi Leylâ vü Mecnûn adlı eseri, Leyla ile Mecnûn hikâyesinin Türkçe olarak anlatan en güzel eser olarak kabul edilmiştir.[22]
Ahmet Nûri Efendi, ehl-i beyte duyduğu derin sevgi ve Kerbelâ’da yaşanan acı hâdise üzerinden ehl-i beyte yapılan haksız muameleyi Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ’yı merkeze alarak dile getirmiştir. Ahmet Nûri Efendi, yetiştiği çevrenin ve yaşadığı ortamın da etkisi ile ehl-i beyte reva görülen zulmü simgeleyen Kerbelâ hâdisesiyle ilgili sessiz kalmamış, ehl-i beyte olan muhabbeti dolayısıyla, inanç, ibâdet ve ahlâkî sahalardaki sapmalara sebep olan Kerbelâ faciasını zaman zaman gündeme getirerek böyle büyük bir hataya düşülmemesi ve ehl-i beyte muhabbeti canlı tutmak gibi amaçlarla bu sahada kaleme alınan en değerli eserler üzerinden meseleyi ele almıştır.
Sonuç
Ahmet Nûri Efendi’nin kültürel birikiminin membâ olan eserler genel bir değerlendirmeye tâbi tutulacak olursa öncelikle şu husûsa işaret etmek yerinde olacaktır: Ahmet Nûri Efendi’nin esas aldığı eserler, onun zâhir ve bâtın dengesini gözeten şeriat ve tarikat hassasiyetini, irşâd faaliyetlerine merkez olmuştur.
Ayrıca Ahmet Nûri Efendi, döneminin şartlarını göz önünde bulundurarak ihya ve ıslâhı gereken sorunlara kalıcı çözümler sunabilme adına döneminin sorunlarına, o dönemin insanların dili, beklentisi ve gerçekçi çözüm önerileri sunan eserlerin etkileyici sunumlarıyla çözüm üretmiştir.
İlmihâl ve tasavvuf içerikli eserlerin ağır bastığı bu eserleri, halkın anlayabileceği bir üslûp ve dil ile irşâd faaliyetlerine dayanak yapan Ahmet Nûri Efendi, düşüncelerine dayanak olarak naklettiği bu eserlerle bir yandan da söylediği her sözü temellendirme gayretini de gözler önüne sermiştir.
İlmî (medrese) ve irfânî (tasavvuf) bir geleneğin mensubu olan Ahmet Nûri Efendi, kültürel birikimini şekillendirdiği bu eserlerle, geleneğin güncel sorunlara dair sunduğu teklifleri, geleneğin sağlam yapısı ve ifade gücü ile birleştirerek insanların gönül ve zihin dünyalarını etkilemiştir.
Düşünce sisteminin temelinde şeriatın (fıkıh, ilmihal) yer aldığını net bir şekilde gösteren Ahmet Nûri Efendi, daha ince bir anlayış gerektiren tasavvufî meseleleri halkın anlayabileceği ve büyük ölçüde insanımızın rağbet ettiği eserler üzerinden izah yolunu tercih etmiştir.
Sözün ve sunumun gücünü fark eden Ahmet Nûri Efendi, söz üstâdları (şair) ve etkileyici sunumlarıyla gönüller fetheden kimselerin (Allah dostları) izlerini takip ederek ilmî, irfânî ve kültürel faaliyetlerinin çerçevesini gözler önüne sermiştir.
[1] Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, cinar.fatih.58@hotmail.com
[2] İsmail Palakoğlu, Gönüller Sultanı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (Ankara: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, 2005), 19-20.
[3] Palakoğlu, Gönüller Sultanı, 17.
[4] Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş, Darende Tarihi (İstanbul: Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, 2002), 871.
[5] Akgündüz, Öztürk, Baş, Darende Tarihi, 871.
[6] Palakoğlu, Gönüller Sultanı,25.
[7] Resul Kesenceli, “Şeyh Hamid-i Veli Camii haziresinde Medfun Zatlar: Es-Seyyid Ahmed Nuri Efendi”, Somuncu Baba 3/14, (1997), 22-25.
[8] Hulûsî Efendi Vakfı Arşivi, Bedrettin Ateş Notları; Musa Tektaş, “Mektuplar ve Hatıralarla Bedrettin Ateş” Darende Haber Gazetesi, 17.01.2009.
[9] Ahmed Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi (İstanbul: es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfı Yayınları, 1995), 872.
[10] S.B.A.K.M. Arşivi, Röportajlar Dosyası, nr. 9/104.
[11] Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, 141.
[12] Palakoğlu, Gönüller Sultanı, 25.
[13] Osman Güman, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İlmihal Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi 12/23, (2014), 171.
[14] Ercan Alkan, “Açıklamalı Eski Harfli Türkçe Matbû Tasavvuf Kitapları Bibliyografyası”, Tasavvuf 12/27 (2011), 363-364.
[15] Ömer Çelik, “Muhammed Es'ad Erbili (1847/1931)’nin Kur'an-ı Kerim Ayetlerini Yorumlama Yaklaşımı”, Tasavvuf 6, (2001), 177-209; Vahit Göktaş- Ali Tenik, “Muhammed Es’ad Erbili (1847/1931)’nin Zikirle İlgili Görüşleri”, Toplum Bilimleri Dergisi 7/14, (2013), 257-266.
[16] Mustafa İsmet Uzun, “Envâru’l-âşikîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1995), 11/258-260.
[17] Mustafa İsmet Uzun, “Muhammediyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2005), 30/586-587; Münüre Beyhan Ergiri, Muhammediye ve Envârü’l-Âşıkîn’de Hz. Ali (İstanbul: Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2020), 6-32; Mehmet Bilal Yamak, Yazıcızâde Kardeşlerin Tasavvufî Görüşleri ve Osmanlı’ya Tesirleri (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2021), 47-53.
[18] Ali Benli, “Üsküdar Kadısı Ali Nureddin Yüce ve Kasîde fî Esmâi’s-Süver Tercümesi”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 44, (2013), 67-86; a. mlf., “Osmanlı’dan Cumhuriyete Çankırılı Bir İlim Ailesi Kayyımzâdeler “, Çankırı’nın Manevî Mimarları, haz. İbrahim Akyol- Abdülselam Arvas- Gürkan Dağbaşı- Fatih Güzel-Fatih Sona (Çankırı: Çankırı Karatekin Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayınları, 2017), 418-419.
[19] Alim Yıldız, “İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak ve Mevlid-i Nebi”, Mevlid Külliyatı, ed. Mehmet Akkuş (Ankara: DİB Yayınları, 2016), 3/205-225.
[20] Mustafa Aşkar, Mehmed Niyazi-i Mısrî el-Malatî, Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997), 65-68.
[21] Abdülkadir Karahan, “Fuzûlî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1996), 13/240-246.
[22] İskender Pala, “Leylâ vü Mecnûn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2003), 27/164.
Fatih ÇINAR
YazarYalan dünyânın cennetiSever ve sayar devletiÖvünç kaynağı milletiSomuncu Baba himmetiOsman Hulûsi hikmetiPırıl pırıldır niyyetiGözetir farzı, sünnetiİhmal etmez ibâdetiYerli yerinde izzetiYaptığı vata...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Gitme kardeş yanlış yöne,En son Hak din İslâmiyet...Bundan sonra başka dîne,Olur mu hiç teslîmiyet?Hakaretler hobi oldu,Saldırılar tabiî oldu,Sözde İslâmfobi oldu,Uyanınca câhiliyet...Şakıyan dillerde...
Şair: Halil GÖKKAYA
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), sırat-ı müstakîm üzere manevîyat çizgisinde hakîkate ulaşmayı hedef kılmıştır. O; zikir çekmenin, râbıta uygulamalarının, murâkebe hâlinde bulunmanın ve halvet uy...
Yazar: Kemal DEMİR
Allah’ın güzel kulları Yüce Allah’ın verdiği nimetleri kendilerine aitmiş gibi hissetmezler. Her şeyin Yüce Allah’ın mülkü olduğunu bilir, kendilerini de birer emânetçi olarak görürler. Bu bilinçle el...
Yazar: Aydın BAŞAR