Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’ini Muhafazaya Devam
İstanbul’un fethi kendinde bir ideal olan Şehzade Mehmed’in ilk işinin kutlu fethin olacağı şayiası tahta geçmeden halk arasında dilden dile yayılır. Sultan Mehmed Han saltanat tahtında oturunca, Bizanslıları derin bir teessür kaplar. Hatta son Bizans İmparatoru Konstantinos Dragasis, Hristiyanlık namına Papa Beşinci Nicolas (Nikola)’dan imdat diler. Asırlardır birbirine düşman olan İstanbul ve Roma kiliselerinin birleştirilmesine bile razı olurlar.
Batılı kaynaklara göre Papa İstanbul’a yardım kuvvetleri yerine iki mezhebi birleştirecek bir kardinalden başka bir şey göndermemiş olmakla tenkit edilir. 12 Ocak 1452 tarihinde Ayasofya Kilisesi’nde imparatorla devlet erkânı da hazır bulunduğu hâlde büyük bir ayinle Ortodoks ve Katolik Mezheplerinin birleştirildiği ilan edilir. Mezheplerine vatanlarından çok fazla bağlı olan Bizanslılar imparatorun bu faaliyetini küfür sayar ve İstanbul sokaklarında Türk sarığı görmeyi kardinal şapkası görmeye tercih ettiklerini konuşmaya başlarlar. Bu hâliyle kendi tebaası arasına bir tefrika sokmuş ya da mevcut olan bir tefrikayı alevlendirmiş olur. İmparator bu buhran içinde yapabildiği tek şey surları onarmak, adaları tahkim etmek ve şehre erzak yığmak olur. İstanbul’un fethinden bir gün önce Ayasofya’da imparatorun, bütün devlet ve saray erkânının gözyaşlarıyla katıldığı büyük bir ayin yapılır. Bu Ayasofya’da yapılan son Hristiyan ayini olur.
29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethederek, Ayasofya’ya giren Türk askerleri hiç kimsenin hayatına dokunmaz. Şanlı Türk ordusu Ayasofya’ya sığınanları öldürmez, yalnız silahla mukavemet gösterenleri ve vaziyetleri şüpheli görülenleri öldürülür. Teslim olmayanlar da esir alınır. İstanbul'un 1453'te aziz milletimiz tarafından fethinden sonra, fethin sembolü olarak, derhal Ayasofya Kilisesi camiye dönüştürülür fakat adı değiştirilmez. Fatih müezzinlerinden birine ezan okumasını emreder. Müezzin ezan okuduktan sonra maiyeti ile beraber ilk namazı kıldıktan sonra camiyi kendi hayratının ilk eseri olarak vakfeder.
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin ilk minaresi onun döneminde inşa edilir. Minarelerden biri de Sultan II. Bâyezîd tarafından eklenir. 16. yüzyılda Kânunî Sultan Süleyman fethettiği Macaristan’daki bir kiliseden Ayasofya’ya iki dev kandil getirtir. II. Selim Dönemi’nde yorgunluk belirtileri gösteren bina, dünyanın ilk deprem mühendislerinden olan Osmanlı Başmimarı Mimar Sinan tarafından eklenen dış istinat yapılarıyla takviye edilerek sağlamlaştırılır. Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’i, fethin imar faaliyetleri dâhilinde Müslüman ustaların mahir ellerinde yeniden can bulur, Bizans Dönemi’nde nasıl bir manevî merkez ise, İslâm mabedleri arasında İstanbul’daki cami hiyerarşisinin en üst konumda kabul edilir. Kısacası “Ulu Cami” statüsü kazanır.
500 yıl bu minval üzere geçer. Cumhuriyet Dönemi’ndeki 86 yıllık bir inkıtadan sonra; Müslümanlığımızın ve bu topraklarda muktedir olduğumuzun, güçlü ve bağımsız bir ülke konumuna geldiğimizin sembolü olarak, 24.07.2020 tarihinde yeniden ibadete açılır. Artık bize düşen Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’ini ibadetle bezemek ve bir İslâm mabedi olarak muhafaza etmektir.
Bekir AYDOĞAN
YazarSiyasî açıdan fayda sağlayacağı kanaatiyle Sultan Abdülaziz, 3 Nisan 1863 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan uğurlama merasimi ile Mısır’a hareket eder. Yaklaşık bir ay sürecek olan Mısır seyaha...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Hicret’ten önce orası Yesrib adında bir yerleşim yeriydi. Yesrib kelimesi, “fesat” anlamına gelen ‘serb’, yahut “kınama” anlamına gelen ‘tesrib’ kelimesini çağrıştırdığından dolayı bu isim Peygam...
Yazar: Ali AKPINAR
İnsanoğlu yaşadığı mekânları mamur bir şeklide uzun ömürlü yapılar olarak inşa etmiştir. Binalarla birlikte şehirlerin bir umrana dönüşmesi mimarî sanatın tezahürüdür. Şen ve bayındır binalarda oturan...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Kâfirde imkan vardı bizde iman kalesiAy ışığı geceler parlıyorken şulesiNe cihan gördü bunu yok alemde böylesiNe bilsin eller bizi içimizde yabancıGelecek güne doğru çektiğimiz bu sancıMazide kaldı sa...
Şair: Ramazan PAMUK